Şair ve yazar Nâzım Hikmet, ilkokulu Göztepe Taş Mektep’te bitirdikten sonra, Mekteb-i Sultani (Galatasaray Lisesi)’nin hazırlık sınıfına yazıldı. Bir yıl sonra ailesinin ekonomik sıkıntıya düşmesi yüzünden bu okuldan alınarak Nişantaşı Sultanisine verildi. Bu arada, dedesi Nazım Paşa’nın etkisiyle şiirler yazmaya başlamıştı. 1917’de girdiği Heybeliada Bahriye Mektebini 1919’da bitirip Hamidiye kruvazöründe güverte subayı olarak göreve başladı. İstanbul’un işgal altında olduğu günlerde vatan sevgisini yansıtan coşkulu direniş şiirleri yazıyordu. 1920 yılının son günlerinde yazdığı Gençlik başlıklı şiiri, gençleri ülkenin kurtuluşu için savaşmaya çağırmaktaydı. 1 Ocak 1921’de ise Mustafa Kemal’in öncülüğündeki güçlere silâh ve cephane kaçıran gizli bir örgütün yardımı ve üç şair arkadaşı (Faruk Nafiz, Yusuf Ziya ve Vâlâ Nurettin) ile Sirkeci’den kalkan Yeni Dünya vapuruna gizlice bindiler. İnebolu’ya varınca Ankara’ya geçebilmek için beş altı gün izin beklediler. İnebolu’da geçirdikleri günlerde, Almanya’dan gelip Anadolu’ya geçmek üzere, onlar gibi izin bekleyen öğrencilerle tanıştılar. Aralarında Sadık Ahi (sonradan Mehmet Eti adıyla CHP milletvekili), Vehbi (Prof. Vehbi Sandal), Nafi Atuf (Kansu, sonradan CHP Genel Sekreteri) gibi kişilerin de bulunduğu bu öğrenciler “Türk Spartaküsler” olarak anılıyor, sosyalizmi savunuyor, Türkiye’nin Misak-ı Millî sınırlarını ilk tanıyan ülke olarak Sovyetler Birliğinden övgüyle söz ediyorlardı. Onların anlattıkları Nâzım Hikmet ile Vâlâ Nurettin için yepyeni bilgilerdi.
Nâzım Hikmet bu dönemde yazdığı şiirlerinin kimilerini 1923’te Yeni Hayat ve Aydınlık gibi dergilere göndererek yayımlatmıştı. Moskova’da üniversiteyi bitirince de Ekim 1924’te gizlice sınırdan geçerek Türkiye’ye döndü, Aydınlık dergisinde çalışmaya başladı. Sonra bir basımevi kurmak üzere İzmir’e gitti. Ancak 4 Mart 1925 tarihinde çıkan Takrir-i Sükûn Kanununa dayanılarak, 1 Mayıs 1925’te yayımladığı bir bildirge dolayısıyla Aydınlık dergisinin çevresindeki yazarlar tutuklanmıştı. Ankara’da, içinde bu olayın da bulunduğu İstiklal Mahkemesindeki dava 12 Ağustos 1925 tarihinde sonuçlandığında, Nâzım Hikmet’e de kendisi bulunmadan, on beş yıl hapis cezası verildiği görüldü. Bunun üzerine, saklanmakta olduğu İzmir’den İstanbul’a geçerek gizlice yurtdışına çıktı ve yeniden Sovyetler Birliğine gitti. İstanbul’a giderek Resimli Ay dergisinin yazı kadrosuna katıldı. Burada bir yandan şiirlerini yayımlıyor, bir yandan da edebiyatın yerleşmiş değerlerine karşı sert çıkışlar yapıyordu. 1930 yılının Temmuz ayında çıkan şiir plağının kahveler, lokantalar gibi halka açık yerlerde çalınması yasaklandı. 1931 yılının mayıs ayında, İçişleri Bakanlığının emriyle Nâzım Hikmet, ilk beş kitabındaki şiirlerinde, “Bir zümrenin başka zümreler üzerinde hakimiyetini temin etmek gayesiyle halkı suça teşvik ettiği” savıyla mahkemeye verildi. Mahkeme beraatle sonuçlandı. Bu arada yazdığı bir yergi şiiri ile Gece Gelen Telgraf kitabı için hakkında iki ayrı dava açıldıysa da, Cumhuriyetin onuncu yılında çıkarılan af yasasıyla bu davalar düştü. Aralık 1932’de ise İstanbul’da dağıtılan birtakım bildiriler nedeniyle girişilen toplu tutuklama sırasında Nâzım Hikmet de tutuklandı, Haziran 1933 ayında Bursa’ya gönderildi. Orada idam istemiyle açılan dava 31 Ocak 1934 tarihinde beş yıl hapis cezası kararıyla sonuçlandı. Bir buçuk yıl yatmış olarak hapisten çıktı. Geçimini sağlamak için Akşam gazetesinde Orhan Selim takma adıyla fıkralar yazmaya başladı. Gene takma adlarla gazetelere romanlar, tiyatrolara operetler yazdı.