1932 yılı Ramazanı’nın ikinci günü Atatürk, Riyaseti Cumhur İnce Saz Heyeti Şefi Hafız Yaşar’dan İstanbul’un mümtaz ve aynı zamanda musikiye aşina hafızlarının isim ve adreslerini ister. Ertesi akşam Hafız Yaşar’la birlikte Hafız Sadettin Kaynak, Sultanselimli Hafız Rıza, Beşiktaşlı Hafız Rıza, Süleymaniye Camii Başmüezzini Kemal, Beylerbeyili Fahri, Darüt-Talim-i Musiki Cemiyeti azasından Büyük Zeki, Muallim Nuri ve Beşiktaşlı Hafız Burhan Dolmabahçe Sarayı’na davet edilirler.
Burada Maarif Vekili Reşit Galip Bey bu dokuz hafız ve müezzine bundan böyle Bayram Tekbiri’nin Türkçe seslendirilmesinin kararlaştırılmış olduğunu, bunun için derhal çalışmaya başlamalarını bildirir. Bu, hem Arapça’ya, hem Türkçe’ye hem de musikiye vakıf kimselerin yapabileceği zorlu bir iştir. Heyet kendi aralarında toplanarak bu konuyu müzakere eder. Heyette yer alan dokuz kişiden sekizi “Allahu Ekber, Allahu Ekber” ibaresinin “Allah Büyüktür, Allah Büyüktür” şeklinde” tercüme edilmesinden yana olurken Sultanselimli Hafız Rıza “ Türkün tanrısı vardır” diyerek ‘Tanrı Uludur, Tanrı Uludur’ biçiminde okumanın daha uygun olacağını savunur. Tekbirin bu dokuz hafız ve müezzin tarafından Türkçeye bu iki farklı çevirisiyle ve mutad ezgisiyle seslendirilmesini birkaç kez dinleyen Gazi Mustafa Kemal, Sultanselimli Rıza’nın teklifini tercih eder.
Ertesi gün ve izleyen iki hafta içinde hafızlar birkaç kez daha Saraya çağrılır ve Mustafa Kemal tarafından taltif edilirler. O günlerde Mustafa Kemal, Hafız Yaşar’a ve Sultanselimli Hafız Rıza’ya ilk sayfasına yeni harflerle ithaf ibareleri yazdığı, Cemil Said Bey tercümesi birer Türkçe Kuran’ı Kerim hediye eder. Diğer hafızlara da bu şekilde birer kuran hediye edilip edilmediğine ilişkin bir bilgiye sahip değiliz. 1932-1950 yılları arasında ezan ve kamet Sultanselimli Hafız Rıza Bey'in teklif ettiği şekilde okunmuştur.
Sultanselimli Hafız Rıza 1890 yılında Ünye’de doğmuş, Giresun’da rüşdiye öğreniminin yanı sıra dini eğitim de alarak hafız olmuştur. Daha sonra İstanbul’da medrese tahsili görmüş ve bir süre Sultan Selim Camii’nde müezzinlik yapmıştır. 1913 yılında Mahmut Şevket Paşa’nın öldürülmesi sonrasında Sinop’a sürgün edilen İttihatçı yönetim muhalifi yüzlerce kişi arasında o da yer almıştır. Sinop’ta ve Çorum’da altı yıl süren sürgün hayatı sonrası İstanbul’a döndüğünde öğrenimine devam etmiş, İstanbul Üniversitesi Hukuk ve Felsefe bölümlerinden âlâ dereceyle mezun olmuştur. Sultanselimli Hafız Rıza baroya da kaydını yaptırmış olmakla birlikte hiç avukat olarak çalışmamış, İstanbul’da uzun yıllar muhtelif okullarda öğretmenlik yapmış; Kur’an, Kelam, tecvid, din, tarih, coğrafya ve Türkçe dersleri vermiştir. Sultanselimli Hafız Rıza, Soyadı Kanunu yürürlüğe girdiğinde “Sağman” soyadını almış ve o tarihten itibaren Ali Rıza Sağman adını kullanmıştır.
Ali Rıza Sağman hafızlığı, hanendeliği ve mevlidhanlığı yanı sıra ses sanatına dair derin bilgisiyle temayüz etmiş bir musikişinastır. Bazıları plağa alınmış çok sayıda besteleri yanı sıra din, tarih ve müzik konularında basılmış çok sayıda kitabı vardır.
