Mefharet Hakkı Hanım, Köprülü Eşrafından Hazinedarzade İsmail Hakkı Bey’in kızıdır ve 1927 yılında bir uçak kazasında çok genç yaşta hayatını kaybetmiştir. Ailesinin Hanedan üyeleriyle olduğu kadar, devrin edipleriyle de yakın olduğu anlaşılıyor. İşgal yıllarında yazıldığı anlaşılan yazılar samimi bir üslupla kaleme alınmış. 40 sayfası yazılı ya da resimli olan defter, 48 filigranlı kalın kâğıt yapraktan oluşuyor. 15 Osmanlıca, 19 Fransızca yazı ve 6 resim bulunan deterde 38 farklı imza bulunuyor. Defterde “Nazım” imzasıyla yazılmış yazının; yazarının Feneryolu’nda oturması, Fransızca bilmesi, ileriki yıllarda olduğu gibi “Nazım” imzası kullanması, yaş olarak da denk düşmesi (biraz da âşık tabiatı!) itibariyle, çok büyük olasılıkla Nazım Hikmet’e ait olduğu düşüncesindeyiz.
“Sevgili ailenle bahtiyar,
viran vatanına ve ölmeyecek yüksek milletine edeceğin hizmetle medar-ı
iftiharımız ol.” (Şehzade Ömer Faruk) “Size burada bir masal söyleyeceğim. Bir
varmış bir yokmuş. Günlerde bir gün “Laman” gölü, kendine benzeyen Boğaziçi’ni
davet etmiş…” (Sami Paşazade Sezai) “Şu dakikada, kalemi elime alırken, bilsen
kızım, ne garip bir tereddütle lerze-şiarım…” (Halid Ziya) “Herkes ne derse
desin, ne lügatler paralarsa paralasın ve ne hikmetler saçarsa saçsın, sen
beni, sade ruhlu, basit akıllı amcanı dinle: aile hayatında üç mühim iş vardır
ki onları temin saadeti tesis eder: …” (Refik Halid) “Öyle zannediyorum ki
hayat bir hayal olmadığı gibi memat da bir rüya değil…” (Prens Sabahaddin) “Mefharet
Hanım bana müstakbel bir Türk kadının ne olacağını tebşir etti…” (Ağaoğlu
Ahmed) “Çok Sevgili Mefaret, Senin defterine bir şeyler karalamadan önce bizim
evde kaldığın kısa süre içinde seni tanıyan bazı kişilerin düşüncelerini
toplamak istedim. Hepsinin müşterek fikri şu: O çok sevimli bir kız!...” (Nâzım
Hikmet)