1985 yılında Üsküdar’da doğdu. Anadolu Üniversitesi Okulöncesi Öğretmenliği lisans programından mezun olan Alpaydın, Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Geleneksel Türk Sanatları Bölümü’nde yüksek lisansını sürdürmektedir. Ta’lîk yazıyı hattat Tahsin Kurt’tan öğrenmiştir. Çeşitli yarışmalarda ödül kazanmış, çalışmalarıyla birçok sergide yer almıştır. Yazı: "Ya Hafız"
Hafız Tahsin Hilmi Efendi; Şefîk Bey’den sülüs ve nesih, Mirza Aka Afşar’dan ta’lik, Sâmî Efendi’den de celi ta’lik meşketmiştir. Tahsin Efendi’nin sanat değeri yüksek ve nadir bir talik yazı örneği olması bakımından kıymetli bir eserdir. Hocası Sami Efendi'nin aynı şiiri yazdığı bir eseri Topkapı Sarayı Müzesi'nde bulunmaktadır.
Levhada yazılı olan şiir; Şair Ali Ulvi Bey’in Peygamber aleyhisselama yazdığı bir na’t-ı şeriftir, hususi ismi ile bir miraciyedir.
Zırnık ile yazılmış ve iğnelenmiş usta işi bir yazıdır.
Yazı: "Vallahu yuhibbü´l-muttahhirîn." Sure-i Tevbe 108. ayet-i kerime. Manası: Muhakkak ki Allah tertemiz olanları sever.
Okunuşu: Ey hâkim fermanında-i hıtta-i kudret / vey hasim-i mamure-i iklim-i iradet / her kande isem avun ki devr eyleme benden / Ya Rab bihakkı şeref-i zât-ı risalet
İbrahim Namık Efendi, hüsn-i hattı evvela Hüseyin Hablî’den ve daha sonra da Yedikuleli Seyyid Abdullah Efendi’den meşkederek icâzet almıştır. Eğitimini tamamladıktan sonra küttâbdan olarak ricâl ve vüzerâya senelerce hizmet etmiştir. Nakşibendî Târikatı’na mensup derviş-meşreb bir zât olan İbrahim Nâmık Efendi, H. 1180/M. 1766 yılında vefât ederek, Şehzâdebaşı’nda muhiblerinden Hattat Şehzâdeli İbrahim Efendi’nin yanına defnedilmiştir.
Hattat, Sırri Ali Efendi'nin oğlu Mehmed Şemseddin Efendi'dir. Talik yazıları mevcuttur. 1918 yılında vefat etmiştir. Soyu Kadiriye tarikatının Eşrefiye kolunun kurucusu mutasavvıf ve şair Eşrefoğlu Rumi'ye ulaşmaktadır.
Şair Sadi'nin meşhur eseri Gülistan'da geçen Farsça bir şiir yazılıdır.
Burhaneddin Belhî, Özkent hükümdârı Burhaneddin Kılıc´ın soyundan Anadolu´ya yerleşen mutasavvıf, alim ve sanatkar bir aileye mensuptur. Ketebe kısmında "Pîr-i Türkistan Afgânî Seyyid Mehmed Burhâneddin Kılıc el-Hüseynî el-Belhî" yazılıdır. Bu eserde bir doğuma tarih düşmüştür.
Şiir: "Bâreke´llâhu Teâlâ
Cenâb-ı Rab mün´im eyledi nûru bana ihsân / Ki bir duht-i mübârek-makdem ve hûb ve melek-sîmâ
Ne hoş ol duhter-i sa´d-ahterin yumn-i kudûmundan / Kulûb-i akrabâ buldu safâlar vâlideyn-âsâ
Anın gibi mücessem nûru nâdir gördü âlemde / Münevver-dîde-i dâniş-verân-ı encümen-ârâ
Riyâz-ı ismetindir nev-nihâli hüsn-i hâliyle / Hemîşe gülüb açılsun cihânda çün gül-i hamrâ
Bekâm olsun müdâm ol ömr ü ikbâl firâvânla / Ola rûşen dili ile misl-i neyyir-i beyzâ
İdüb tebrîk yazdı güherin târîhini bürhân / Bu Zehrâ mâhûş doğdu mübârek gece pek âlâ
1336"
Anlamı:
"Allah mübârek eylesin
Yüce Rabb´im bana bir nur ihsan etti / ki gelişi mübârek, güzel ve melek yüzlü bir kız...
Ne hoş! O uğurlu yıldız misali kızın uzaktan getirdiği bereketten / Akrabaların kalpleri de kızın ana babası gibi safalar buldu
Onun gibi büyük nuru nadir gördü âlemde / Nice nurlar görmüş ârifler cemiyetinin büyükleri bile
Masumiyetinin bahçesidir taze fidanı tatlı hâliyle / Gülsün açılsın durmadan dünyada kırmızı güller
Bahtiyar olsun daima (o kız) ömür ve talihle / Gönlü feyz ile aydınlık ola, parlak ay misali
Tebrik edip yazdı o mücevherin tarihini / Bu akıllı Zehra doğdu mübarek gecede, ne âlâ!"
Son sayfada "Hâfız Tahsin Efendi hattıdır" notu düşülmüştür. Meşklerin bir kısmının sol üstünde "Edib" notu yazılıdır. Sülüs bölüm rabbiyessir ve cim meşkinin bulunduğu 2 sayfası dışında tamdır. Nesih meşk ise tamdır. Parçaların arka yüzlerinde de başka döneme ait meşk ve hoca çıkarmaları vardır.
Sözlük anlamı uymak, uygun düşmek olan tetâbuk kelimesi hat sanatında terminolojik bir anlama sahiptir. Aynı istif içinde farklı kelimelerde benzer harf veya hareketlerin hattatın maharetiyle denk getirilip ortak kullanılmasına tetâbuk denilir.
Emine Servet Hanım; Şeyhü’l-İslâm Hasan Hayrullah Efendi´nin kızıdır. Muhsinzade Abdullah Bey’den aklam-ı sitte meşkederek h.1289 yılında icâzet aldı. Ancak Hayrullah Efendi’nin Sultan Abdülazîz’in tahttan indirilmesine ve ölümüne vesile olanlar arasında bulunduğu ithâmıyla azil ve ardından ecel-i kazâya uğramasının ardından Âbidîn Bey ile evlendirildi. Maddî zorluklar nedeniyle yaptığı bu izdivâçta aradığı mutluluğu bulamayınca ayrılarak, babaevine döndü. Bir müddet sonra İstanbul’dan ayrılarak, Medine´ye büyükbabasının yanına gitmiş, vefatına kadar burada ibâdet ve yazı ile meşgûl olmuştur.