Meşhur ta’lik hattatı Mehmed Es’ad Yesârî’nin oğlu olarak İstanbul'da doğdu. Yazıyı önce babasından öğrenip icâzet aldı. Daha sonra babasının şâkirdlerinden Yağlıkçızâde Mehmed Emîn Bey’den yeniden ders alarak H. 1202/M. 1788 senesinde mezun oldu. Ayrıca Hırka-i Şerîf hizmetkarlarından Seyyid Osmân Üveysî Efendi’den H. 1203/M. 1789’da almış olduğu icâzetname de hâlen Topkapı Sarayı Müzesi’ndedir. Babası sayesinde iyi bir eğitim aldıktan sonra müderris payesi elde edip İstanbul'un muhtelif medreselerinde görev yaptı. İlmi görevlerine Anadolu Kazaskerliği derecesine kadar devam etti.
Karalamanın sol alt kısmında üstadın imzası ve 1441 tarihi mevcuttur. Karalamanın sağ alt kısmında sülüs oklu besmele, üzerinde talik besmele ve kelime-i tevhid, eserin geri kalanında Hasan Çelebi tarafından bir duanın celi divani hattı ile yazılmış istifinin çalışıldığı görülmektedir.
"Galip gelenler kesinlikle bizim ordumuz olacak." manasındaki Saffat Suresi 173. ayet yazılıdır. (Ve inne cündena lehümü´l galibûn)
Yazının aslı bozulmamakla beraber, bazı yerlerinde kısmî bir restorasyon yapıldığı görülmektedir.
Aziz er-Rıfâî
H. 1288/M. 1871’de Trabzon Maçka’da doğmuştur. Karinâbâdî Hasan Hüsnî Efendi’den ta’lik ve Bakkal Ârif Efendi’den de sülüs ve nesih meşk etti ve icazet aldı. Ayrıca aynı sene içinde Reisü’l-hattâtîn Muhsinzâde Abdullah Bey’den de celi sülüsten icâzet aldığı bilinmektedir. Bu arada Şehrî Ahmed Efendi’den icâzet-i ilmiye aldığı gibi, Rıfâ’î şeyhlerinden Ken‘an Bey’den de H. 1326/M. 1908’da hilâfet aldı. Mısır Nakîbü’l-eşrâfı Muhammed Alî Biblâvî’nin tavsiyesi üzerine, Kral Fu’ad’a bir Kur’an-ı Kerîm yazmak üzere H. 1341/M. 1922’de Kahire’ye gitti. Bu işle meşgûl olduğu esnâda Mısır Hükûmeti’nin talebi üzerine Halîl Ağa Medresesi bünyesinde “Medresetü Tahsîni’l-hutûti’l-melîkiyye” namıyla bir meşkhâne açtı. Kahire’de onbir sene boyunca hat ve tezhip dersleri verdi. Ancak sıcak hava sıhhatini olumsuz etkilediğinden, tekaüdünü isteyerek 1933’te İstanbul’a döndü. Son günlerini Fâtih, Çarşamba’da satın aldığı evde geçirdikten sonra H. 5 Cumâde’l-ûlâ 1353/M. 16 Ağustos 1934 tarihinde vefât etti. Edirnekapısı Kabristânı’nda medfûndur.
"Alem kaldırsa bir yerde kaçan sultân-ı Bismillâh/
Olur lâhûtiyân ârâyîş-i dîvân-ı Bismillâh/
Sırât-ı Müstakîm´i anla hatt-ı istivâsından/
Varır Allâh´a doğru menhec-i âsân-ı Bismillâh´´
Anlamı: Ne zaman bir yerde Besmele sultanı sancak kaldırsa; O sultanın divanını lâhûtî melekler süslerler. Besmele´nin ortasındaki düz hatta bak da sırat-ı müstakimi anla. Besmele´nin kısa ve geniş yolu Allah´a varır.
Mahmud Celaleddin Efendi, Şeyh Muhammed Nakşibendî’nin oğlu olup Dağıstan’da doğdu. Babası ile beraber İstanbul’a göçerek Eyüp Nişâncası’ndaki Şeyh Murâd-ı Buharî Dergâhı’na yerleşti. Hüsn-i hatta meraklı olduğundan, dergâhın müdâvimlerinden Ak Molla Ömer Efendi’den aklâm-ı sitte dersleri aldı. Ayrıca Şeyh Abdüllatîf Efendi’den de istifâde etti. Kimseye baş eğmeyen karakteri ve son derece iddialı hâlleri nedeniyle bir hoca ile meşk etmeye devam edemedi. Şeyh Hamdullah ve Hâfız Osman’ın eserlerinden faydalanarak azim ve gayret ile kendi kendine yazıda ilerledi. Derviş-meşreb bir yaşam süren ve herhangi bir memuriyette görev almayan Mahmud Celâleddîn Efendi Boğaziçi’nde Beylerbeyi’ndeki hânesinde sofîyâne bir hayat sürdü. 1245´te vefat edip, müntesiblerinden olduğu Eyüp Nişâncası’ndaki Şeyh Murâd-ı Buhârî Dergâhı’na defnedildi.
*Eserin kağıdı tamir görmüş olup yer yer yazıya da aslına uygun müdahaleler yapılmış olduğu görülmektedir.
H. 1285/M. 1868-1869'da Ortaköy’de doğdu. Henüz kırk günlükken getirildiği Beşiktaş’ta vefâtına kadar ikamet ettiğinden, hattatlar arasında “Beşiktaşlı” nâmı ile yâd olunmuştur.
Beşiktaş’taki Mekteb-i Hamidî’ye sülüs ve nesih muallimi oldu. Muhtelif zamanlarda da evlâd-ı küberâya yazı dersleri verirdi. H. 1310/M. 1893'te Matba’a-i Âmire’nin ser-hattatlığına ta’yin edildiyse de ertesi sene ayrıldı.
Bilâhare Medresetü’l-hattâtîn’in sülüs ve nesih muallimliğine tayin edildi. Harf inkılâbı üzerine, 1929’da her şeyi terkederek babasının köyüne yerleşti. Birkaç sene çiftçilikle meşgul olduktan sonra, aldığı davet üzerine İstanbul’a dönüp Güzel Sanatlar Akademisi’nde aklâm-ı sitte dersleri vermeğe başladı.
Hayli zaman hüsn-i hizmette bulunan, ancak son zamanlarında yaşlılığı nedeniyle Akademi’ye devam edemeyince öğrencilerini Akaretler’deki evinde kabul eden Nûrî Korman, bu hâl üzere iken H. 11 Zi’l-hicce 1371/M. 12 Eylül 1951 tarihinde vefât etmiş ve Yahyâ Efendi Kabristânı’na defnedilmiştir.
Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden, sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor. Ahzab 33
"Allah'ın takdirine hayret mi ediyorsun!" dediler. Allah'ın rahmeti ve bereketleri sizin üzerinizedir ey Ehl-i Beyt . O, Övgüye Değer Yegane Varlık'tır, İyiliği Bol Olan'dır. Hud 73
Son devir tezhîb ve teclîd sanatlarının mâhir isimlerinden biri olan Mehmed Rif'at Efendi'nin hayatına dair hiç bir bilgiye ulaşılamamıştır. Aklam-ı sitteyi Seyyid Mehmed Hulûsî Efendi’den öğrenmiş olan sanatkârın Aksaray’da Pertevniyâl Vâlide Sultan Cami’nin pencere üstlerine kuşak hâlinde işlenmiş Tebâreke Sûresi, celî sülüsteki kudretini ıspâta kafidir.