Modern Türk romanının kurucusu Halit Ziya Uşaklıgil (1866 - 1945), son ve bir ithafında belirttiği üzere "en ziyade sevdiği" romanı olan Kırık Hayatlar'ı 1901 yılında Servet-i Fünûn'da tefrika etmeye başlamış ancak sansürün baskıları nedeniyle yarıda bırakmak durumunda kalmıştı. Müzayedeye sunulan mektup, 1922 yılında, bu kez Vakit gazetesinde tefrika edilecek olan romanın telifi konusunda, yazarın Hakkı Tarık Us'a gönderdiği mektuptur. Ağdalı bir dille yazılmış olan mektupta Halit Ziya, romanın yayımlanmasının, maddi karşılığından ziyade, şeref ve haysiyet meselesi olduğunu, bununla birlikte toplu bir ücretlendirme yerine tefrika başına ücretlendirmeyi tercih ettiğini belirtiyor. "... Herhalde hangi zemin üzerinde olursa olsun, Vakit heyet-i tahririyesiyle Kırık Hayatlar müellifinin uzlaşıp anlaşamayacağı bir mesele tahaddüs edemez itikadındayım..."
Türkiye´nin en uzun ömürlü mizah yayınlarından olan Akbaba, 1922 yılında Yusuf Ziya Ortaç ve Orhan Seyfi Orhon tarafından kurulmuş ve kesintilerle birlikte 1977´ye kadar yayın hayatını sürdürmüştür. Zaman içerisinde de toplumun yoksul kesiminin dergisi olarak geniş bir okuyucu kitlesine ulaşmıştır.
“Yarın Diye Bir Şey Yoktur, Oğlumuz, Küçük Ağa, İbiş’in Rüyası, Osmancık” gibi eserlerin yazarı, hikâyeci ve romancı Tarık Buğra (1918 – 1994), kalabalık bir grupla yemek yerken…
"Boğaz Müdafilerine", "Millet Ne Vermiş", "İzahından Azade Bir Mesele", "İngiliz ve Fransız Donanmasının Zayiatı", "Harb-ı Umumiye´de Rusya´ya Bir Nazar" vd. başlıklı yazıları içermektedir.
Türkçülük – Turancılık fikriyatı ve hareketinin, tartışmasız en önde gelen ismi olan Nihal Atsız (1905 – 1975), aynı zamanda tavizsiz bir komünizm düşmanı olarak çok sayıda solcu aydını ve sol faaliyeti resmi makamlara ihbar etmesiyle de tanınmıştır. Müzayedeye sunulan "Moskof Ajanı Komünist Nazım Hikmet´in Affedilmesini İsteyenler" başlığıyla başlayan ve "Ülküdaş! İçinde yaşadığımız devir ve çevredeki herkes ve her şey sana unutmak yolunu açacak, unutmak telkini yapacaktır. Bil ki unuttuğun gün mahvolduğun, milletçe mahvolduğumuz gündür." uyarısıyla devam eden, daktiloya çekilmiş ve üzerinde çeşitli işaretlemeler yapılmış liste; 1950 yılında Nazım Hikmet´in affı için "Cumhurbaşkanlığı yüce katına" yazılmış bir dilekçeyi imzalayan 166 aydının adlarını, mesleklerine göre sıraladıktan sonra "Tanrı Türk´ü korusun." ifadesi ve Atsız´ın ıslak imzasıyla bitiyor.
6. cildi eksiktir. İlk sayfasında "Fikret Hakan Arşivinden" kaşesi yer alan 1. cildin metin kısmı yıpranmış, bir kısmı sırttan ayrılmış haliyle. Ciltlerin çoğu turuncu fosforlu kalemle işaretlenmiş, kenarlara kurşunkalemle notlar alınmış vaziyettedir.
Bu çalışma 1945-46 eğitim dönemi Samsun Lisesi´nde resim öğretmenliği yapan ressam Hasan Kavruk hocanın terekesinden çıkmıştır. Hasan Kavruk, İbrahim Çallı ve Mahmut Cüda ile Türk Ressamlar Cemiyeti´ni kurmuş, 1966´da Yılın Ressamı seçilmiş önemli ressamlarımızdandır.
Hasan hocanın, talebeleri resime alıştırmak için verdiği ödevlerden oluşan bu çalışmada Ulvi Güngör´e ait 14 adet suluboya çizimleri bulunmaktadır.
"Şair kalbinden gelen sesleri söyler, yazar
Ressam ise onların görüntüsünü de çizer." der