Abidin Dino´nun "elleriyle görmesini bilen bir ressam" olarak nitelediği, mapushane arkadaşı Nâzım Hikmet’in “Köylü ressam” lakabını taktığı İbrahim Balaban, önce bir kaçakçılığa adı karıştığı için (1937), sonra da adam öldürme suçuyla (1942) tutuklandı.Bursa cezaevinde Nâzım Hikmet ile tanıştı, onun desteği ve ilgisi sayesinde resim yeteneği ortaya çıktı ve gelişti. Resim eleştirmenlerince "Anadolu insanının yaşamından ve halk efsanelerinden yola çıkarak toplumsal gerçekçi yapıtlar üreten bir ressam" olarak tanımlandı. Resim çalışmaları dolayısıyla Nâzım Hikmet, Yaşar Kemal ve Fakir Baykurt gibi toplumcu yazarlardan olumlu eleştiriler aldı. Önceleri köy yaşamının yoksulluğunu, köylü üretim araçlarını resmeden sanatçı, giderek destanlara, halk inançlarına, kahramanlarına, söylencelere, mitolojiye uzanır. Anı, deneme, hikâye ve roman türünde eserler vermiştir.
"Susuz Yaz, Vurun Kahpeye, Sevmek Zamanı, Umut, Acı Hayat, Muhsin Bey" gibi, Türk sinemasının en ünlü filmlerinin afişlerinin ressamı İbrahim Enez´den bir Atatürk tablosu...
Hocası Feyhaman Duran’ın tavsiyesiyle talebeliğinde başladığı Kütahya resimlerine sanat hayatının sonuna kadar devam eder. Gayesi Kütahya’yı sadece görüntü olarak kurtarmak değil, bütün hüviyetiyle geleceğe aktarmaktır. Yelice dağı eteklerindeki 20 bin dönümden fazla arazinin çam korusu haline getirilmesi için mücadele verir. Büyük çoğunluğu kent görünümleri olan 5 bine yakın eserle, İstanbul ve Kütahya başta olmak üzere Anadolu şehir kültürümüz için görsel bir hafıza oluşturarak, bu şehirler gibi kendi adını da ölümsüzleştirmiştir.