VII. SALON, 24.08.2025 saat: 18:00'a kadar internet sitemizden pey verebilirsiniz. 18:02 itibariyle canlı müzayedemiz başlayacaktır. Kitap, Dergi ve süreli yayın hariç tüm ürünlerden % 20 ürün KDV'si alınmaktadır. Komisyon Oranı: % 20 + KDV'dir. ÖDEME SÜRESİ MÜZAYEDE BİTİMİNDEN SONRA 1 HAFTADIR.
Namaz sureleri veya kısa sureler olarak bilinen Kuran-ı Kerim´in son on suresi yazılıdır:
Fil, Kureyş, Mâûn, Kevser, Kâfirûn, Nasr, Tebbet, İhlas, Felak ve Nâs sureleri...
Başkurdistan doğumlu Said Abuzeroğlu, 2001 yılında üniversite eğitimi için İstanbul´a geldi. Burada hattat Mümtaz Seçkin Durdu ile tanıştı. Ondan sülüs ve nesih meşketti. Yine onun tavsiyesiyle Hasan Çelebi´den ders almaya başladı. 2004 yılında iki hocasından da sülüs ve nesih icazeti aldı.
18. yüzyılda Osmanlı´nın ince zevk ve eğlence anlayışının zirveye çıktığı bu dönemde lale yetiştiriciliği en parlak dönemini yaşamıştır. Lalecilerin en iyi ürün ve tohumlarının belirlendiği lale yarışmaları bizzat saray tarafından düzenlenmiştir.
Bu defterde; Osmanlı'da Lale Devrinde tertip edilmiş bir yarışmanın sonuçları, yarışmaya katılan lale üreticilerinin isimleri, yarışan lalelerin aldıkları puanlar ve kazandıkları dereceler görülmektedir. Dereceler "Pek güzîde baş tahta, pek âlâ ikinci tahta" gibi adlarla sıralanmış, her tahtada ilk ona giren 50 lale türü listelenmiştir.
Ayrıca 5. tahtada 100, 7. tahtada 115 lale vardır. Buradan hareketle, bu yarışmaya yüzlerce hatta belki de binlerce lale üreticisinin katıldığı anlaşılmaktadır. Yazmanın ikinci yarısında lale tohumları yarışmasının sonuçları sıralanmış, yetiştiricilerin adları, tohumlar ve dereceleri listelenmiştir.
Şemseli ve deri dönem cildindedir. Siyah ve kırmızı mürekkeple talik hattıyla yazılmıştır.
Osmanlı medreselerinde ders kitabı olarak okutulmuş meşhur aruz vezni kitabı. Konuları kısa, öz ve uygulamalı gösterdiği için çok tutulan esere Osmanlı dünyasında birçok şerh yazılmış ve Safvet Efendi tarafıdan Türkçeye de tercüme edilmiştir. Solakzâde´nin şerhi en ünlüsüdür. Endülüsî, aruz vezninin "bahir" diye bilenen ölçülerini şemalar ve çizimlerle göstermiş, ilk bakışta karmaşık görünen matematiksel yapısını her seviyeden okura hitap edecek şekilde açıklamıştır. Bu yönüyle özellikle talebeler arasında popüler olmuştur.
*Formaları etek ve orta kısmında sırttan ayrılmıştır. Sırtın etek ve baş kısmında cüzi dökülme vardır.
İç sayfalardaki temellük kaydında Ballıkzâde lakaplı âlim ve siyasetçi Seyyid Hâfız Ahmed Mâhir Efendi´ye ait olduğu (hicrî 1295) yazılıdır.
Ballıkzâde Mâhir Efendi, Osmanlı döneminde hem müderrislik hem hakimlik yapmıştır. Ayrıca 7 yıl Osmanlı´da, iki dönem de Cumhuriyet devrinde milletvekilliği yapmıştır.
*Ön kapağın iç ve dışında, arka kapağın da içinde yenik izi vardır. Fotoğrafları inceleyiniz.
Serlevhalı, kırmızı cetvelli, kırmızı ve siyah mürekkeple yazılıdır.
Mecmuadaki Risaleler:
1. Risâle-i Nakşiyye, Ziyâeddin Gümüşhânevî
2. Risâle-i Râbıta, Şeyh Ziyâeddin Hâlid Bağdâdî
3. Risâle-i Âdâbu´t-Tarîkat
Şeyh, âlim ve mutasavvıf Ziyâeddin Gümüşhânevî 1813´te doğdu. İstanbul´a geldikten sonra Sultan Mahmud ve Sultan Abdülmecid´in hocalarından ders alacak kadar öne çıktı. Tarikat ve tekke âdabına önem vermesiyle tanınırdı, bu yönde eserler de verdi. Nakşî-Şâzeli meşrebine yatkındı. Okur yazarlığa ve tahsile büyük önem verirdi, kurduğu yardımlaşma sandığıyla topladığı eserlerle İstanbul, Bayburt, Rize ve Of´ta dört kütüphane kurulmuştur.
Şeyh Sâlih Lütfi, sebeb-i telif olarak "Hüsn-i hat yazanlara ´kalemin âlâsın ve mürekkebin rânâsın ve kâğıdın zîbâsın görmek gerekdir" gerekçesini yazmıştır. İstinsah kaydında sülüs talimi için yazdığını belirtmiştir.
Şeyh Sâlih Lütfî, (v. 1306/1888) 19. yüzyıl başlarında Selanik´te doğmuştur. Halvetiyye´nin Sinanî kolundandır. Pazar Tekkesi diye bilinen Şeyh Ahmed Zühdî dergahında postnişinlik yapmıştır. Şair ve yazar yönü haricinde mahir bir hattat olarak da tanınmıştır.
*Formaların sırtı etekten ortaya kadar ayrılmıştır. Kapak kağıtları kopuktur ve son sayfasında baş taraf yakınında yırtılma vardır.
Bütün sayfaları tezhipli, mavi ve altın cetvelli, tahrirli, baş sayfası müselsel altın besmeleli ve sayfa kenarları çiçek desenleriyle bezelidir. Deri dönem cildinde, zencerekli ve şemsesinde mâkılî hattıyla "Allah Muhammed" yazılıdır. Metin Sülüs ve nesih yazıyla siyah mürekkeple yazılmıştır. Arapça ibareler altınla tahrirlenmiştir.
Temellük kaydı hicrî 1245 tarihlidir.
Hadis-i erbain kısmı altın tahrirli sülüs yazıyla, Farsça tercüme ise beyitler halinde ve tezhipli levhalar içinde nesih yazıyla yazılmıştır.
Eserde; hilye-i şerife, Virdü´s-Settâr, Yasin-i Şerif ve kısa sureler yazılıdır.
*Eserin kondisyonunu anlamak için fotoğraflara dikkatlice bakınız. Eser rutubet tesirinde kalmış ve kurt yenikleri vardır. Tamire muhtaçtır.
Erzurum Vilayetinde Hınıs ve Balçık köylerindeki hıristiyan ahalinin, gelir kaynakları zarar gören iki kilisenin tamirine müsade edilmediği için padişaha başvurmaları üzerine verilen, tam bir fıkhî icra örneği olan ferman.
Arkasındaki Ermenice notta "Hasankale Manastırı´nın tamir fermanı, Türk tarihine göre 1004" yazılıdır.
Sultan 3. Mehmed, Erzurum kadısına gönderdiği buyrukta bu kiliselerin fetihten önce bilfiil kullanılıp kullanılmadıklarının öğrenilmesini emrediyor. Eğer sonradan inşa edilmeyip önceden yapılmış iseler ya da bazı bölümleri sonradan inşa edilmiş ancak binalar önceden ise "vaz-ı aslîsi üzere" yani orijinal haline uygun olarak "kadîmde ne vechile binâ olunmuş ise gerü üslûb-i sâbık üzere tamir" edilmesi gerektiğini emrediyor. Padişah, Erzurum kadısını "ziyâde nesne ettirmeyesin" ve "tekrar şikâyet ettirmeyesin" ifadeleriyle uyararak ondan meseleyi nihai çözüme ulaştırmasını kesin bir dille istiyor.
Aydın Vilayeti´ne bağlı Manisa kazasının Tekke Mahallesi´nde oturan Bayram oğlu Mehmed´in öldürülmesi üzerine, varislerinin istemesi halinde katil Canbazoğlu Hacı Ali´nin kısasla idamı için ferman. Metinde, varisler istemediği takdirde sulh ya da affedilme ihtimali dile getiriliyor. Canbazoğlu, Mehmed´i "kebir demir ve keskin maşa" ile "haksız yere" vurup yaralamış, Mehmed bu yara sonucu ölmüştür. İki taraf da birbirinden davacı olmuş, soruşturma ve mahkeme sonucunda vakanın böyle gerçekleştiği kesinleşmiştir. Padişah tarafından Aydın valisi Halil Rıfat Paşa´ya, Saruhan Kaymakamı Mehmed Alim Bey´e ve ilgili şer´î yetkiliye bu ferman gönderilmiştir.
Varislerin kısas istemesi halinde Canbazoğlu´nun bizzat varisler huzurunda aynı yöntemle kısasla idamı, af yahut sulh halinde de cezanın diyete çevrilmesi buyrulmuştur.
"Zenciyetü´l-asl" olan Ömer bin Osman´ın tıpkı diğer müslümanlar gibi kayıtsız şartsız hür olması, azat edenin vazgeçme yahut müdahale hakkının olmaması üzerine hazırlanmış, pek nadir bulunan bir azatlık belgesi.
Başlıkta köle azat etmeye muvaffak kıldığı için Allah´a hamd ü senâ edilirken içerikte de Allah Teâlâ´nın kimine servet ve kolaylık, kimine de zorluk verdiğinden bahsedilerek şükür niyetine Ömer´in azat edilmesine karar verildiği yazılmıştır.
Okunuşu:
"Bimennihî teâlâ
Elhamdülillâhillez[î] veffakanâ bi-i´tâki´r-rikâb
Bâri-i ıtıknâme oldur ki
Cenâb-ı Hallâk-ı âdem îcâd künend-i nev-i benî âdem cellet azîmet hazretleri nev-i beşeri birbirinden alâ ve berter idüb kimini servet ve yesâr ile devletmend ve kimini kısa esaret ile müstemend eylemiş olduğundan şükran alâ tilke´n-naîm bâis-i hâza´l-vesîk zenciyetü´l-asl Ömer bin Osman abd-i memlûküm bu âna kadar silk-i mülkümde mütesellik ve bana dahi rıkkıyeti muterif iken taleben limerzâtillâhi teâlâ malımdan i´tâk ve kayd-ı rakd-ı ıtlâk idüb merkum Ömer´i sâir harâir-i müslimât gibi hür olub üzerinde hakk-ı velâ-i tağyîr hakkım olmadığı hürriyeti dahi tarafımdan ve taraf-ı âhardan vechen mine´l-vücûh ve sebeben mine´l-esbâb men olunmamak şartıyla mamul-i bahâ ıtıknâme tahrir kılınub merkum Ömer yedine itâ kılındı
14 Zilhicce Sene 310
Rızâ Beg Bin De[v]let Girey
[mühür]
Vâlideleri
[mühür]
Mahmud bin Bekir
[mühür]
Şuhûdü´l-hâl
ve Hasan Efendi
[mühür]
ve Mehmed bin Uzun Osman
[mühür]
ve Hacı Ömer bin Hacı Haris
ve Hacı Osman
Kırkdilim imam[ı]".
Katırcıoğlu Kapıcı Sökyas kızı Diruhi adlı gayrimüslim kadının tasarrufunda iken Harem-i Hümâyun´da Gülizar Kalfa´ya verilen mukataa hissesinin fermanı. İstanbul ve Tevâbii Emtia Gümrüğü Mukataasının beşte birinin sekizde birinin hissesinin kadın ya da erkek, üç milletten (Müslüman, Hıristiyan, Musevî) talip olana satılmasına ve masraflarının sefer masraflarına tahsis edilerek Ordu-yı Hümâyuna harcanmasına dair ferman.
Ferman 1222 senesinde çıkmış, sonra aynı belge üzerinden yenilenmiştir. 1252 tarihinde birkaç kez işlem görmüştür. Üzerindeki son tarih (12)72 senesidir.
Fermanda ilgili makamların yetkililerinin mühürleri de mevcuttur:
Rumeli Kazaskeri Arabzâde Mehmed Hamdullah Efendi, Anadolu Kazaskeri Mehmed Nazif Efendi, Sökyas kızı Diruhi, Harbiye hisselerinin Ermeni Milleti sorumlusu (Nâzır-ı Eshâm-ı Harbiyye-i Hisse-i Millet-i Ermeniyân)...
Fermanın arka yüzünde baş tarafın sağ ve solunda Ermenice sayfa numaraları yazılıdır. 1252 tarihinde yapılan bir muamelede Diruhi adı yine geçiyor ve hâlâ hayatta olduğundan bahsediliyor. İşlemlere, mühürlere ve notlara bakarak fermanın elden ele dolaştığı, gerek görüldüğünde ilgili kurumlar tarafından alınıp belgeye yeni işlemlerin eklendiğini görüyoruz. Belge, ilginç hikâyesi yanında Osmanlı Devleti´nde birey-devlet ilişkisine dair de ipuçları taşıyor.
Bosna Kalesi muhafazasıyla görevli 3475 nefer yeniçerinin 1231 senesindeki ödemeleri için Davud ve Osman elinde olan Rub-i Altun mukataasının akçesinden verilmesine dair ferman.
Birgili Kalesi muhafızı olan 200 yeniçerinin hicrî 1229 senesindeki ödemeleri için Hıristiyan ve Yahudi tebaadan alınan cizyenin bir bölümünün tahsis edilmesine dair ferman. Ferman sonunda miladî, metindeyse hicrî tarihler kullanılmıştır.
Çeyrek kıratlık (rub-i kırat) ferâşet-i şerîfeye mutasarrıf olan ve Düyûn-u Hümâyun katiplerinden Selîmî Abdullah Efendi´nin vefatından sonra Hüseyin oğlu Hacı Emin Hoca´nın bu göreve atanmasına dair feraşet beratı. Beratın muamele kısmında Akka valisi Abdullah Paşa´nın adı zikredilmiştir.
Dörtte bir (çeyrek) kıratlık ferâşet görevi, kökeni ta Abbasîlere dayanan, Kabe ve Mescid-i Haram´ın bakımı ve temizliği ile ilgilenen prestijli feraşet görevlileri için Osmanlı devrinde ayrılan ödenektir. 1 kırat, gram altının beşte biridir (0,20). Çeyrek kırat da 0,5 yani bir gramın yüzde beşidir.
*Ortasındaki katlanma yerinde kısmî silinme vardır.
Mora yarımadasında yaşayan Seyid Zekeriya´nın vefâtı üzerine "dörtte bir kıratlık feraşet" görevine Hayriye tüccarlarından Balmumcuzade Seyyid Mehmed Tevfik´in eşinin getirilmesine dair feraşet beratı.
*Beratın katlanma yerlerinde cüzi hasarlar mevcuttur. Sağ alttaki kat yerindeki hasar yazıya denk gelmiştir. Fotoğrafları inceleyerek teklif veriniz.
Ön yüzü: "Bimennihi Teâlâ
Der-Aliyye´de Südlüce´de esbak sadr-ı azam Sokollu merhum Gazi Şehid Mehmed Paşa hafidi Esseyyid Abdülkerim Cevdet Paşa Hazretlerine vusul bula ber vech-i
5/1645"
Arka yüzü: Mekke-i Mükerreme (şerrefehallâhü teâlâ)´da Babüzziyâre´de Müezzin-i Hanefî ve Zemzem-i şerif sakası merhum Şeyh Hüseyin Hüsnü Efendizâde faziletlü Şeyh Hafız Mahmud Aziz Efendi Hazretlerine ber vech-i vusul bula
Sene 1331 - 8642"
Surre alaylarının ve Osmanlı´da Haremeyen kültürünün prestijli eşyalarından olan ferâşet çantaları, büyük çoğunluğu İstanbul´da yaşayan ferâşet görevlilerinin Haremeyn´de vekâlet eden yardımcılarıyla iletişimini sağlayan unsurlardandı. Üzerine Haremeyen´deki alıcının adresi işlenen çantalarda İstanbul´dan değerli eşya, hediye ve para konurdu. Çantayı teslim alan kişi de gönderenin adı ve adresini işleterek geri gönderir, hediye ve teberrük olarak çantaya misvak, zemzem, gümüş yüzük, hurma, koku gibi hediyeler koyarlardı. Çantalar yetkililere makbuz karşılığı teslim edilir, çantası olmayanlar eşyalarını olanların çantasına koyarak gönderirdi. Her sene bunlar o yılın surre ve ferâşet defterlerine kaydedilirdi.
Motiflerle bezeli, yanlardan iki deri kulplu, tokalı ve arkadan iki deri kemerli.
Ön yüzünde üreticisi, imal tarihi, seri numarası elle işlenmiştir. Son iki satırda kısa bir dize yazılıdır.
Okunuşu:
"Numara/156
Amel-i Hacı Ali Ayntâbî
Üstâd-ı âcizâne-i şehir / Kanber oğlu demekle müştehir"
Kutsal emanetler dairesindeki geleneğin devamı olarak günümüzde dokunmuş bir destimâl-i şerif.
Osmanlı devrinde, Topkapı Sarayı´nda senede bir kez Ramazan ayında yapılan Kutsal Emanetler ziyaretinde misafirlere dağıtılan destimaller, Enderunlular tarafından özenle dokunur ve üzerine güzel ibareler işlenirdi. Ramazan ayının 15. günü gelinceye kadar destimal odasında saklanırlar, ziyaret günü çıkarılarak Hırka-i Şerif´e tek tek sürülürdü. Hırka-i Şerif öpülürken destimal onun üzerine konur ve hırkanın yıpranması önlenirdi. Bu mendiller aile yadigârı olarak kuşaktan kuşağa aktarılarak itinayla saklanırdı.
Okunuşu:
"Hırka-i Hazret-i Fahr-i Rüsül’e
Atlas-ı çarh olamaz pây-endâz,
Yüz sürüb zeyline takbîl ederek
Kıl Şefî-i Ümem’e arz-ı niyâz.
´Nûri´l-Hüdâ nilnâ bihî tekrîmen´ sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ"
Sadeleştirilmişi:
"Resullerin iftiharı Hazret´in Hırkasına
Mavi atlas (gökyüzü) paspas olamaz
Eteğine yüz sürüp öperek
Ümmetlerin şefaatçisine niyazını arz et
Allah her işinizde yardım eylesin."
Kutsal emanetler dairesindeki geleneğin devamı olarak günümüzde dokunmuş bir destimâl-i şerif.
Osmanlı devrinde, Topkapı Sarayı´nda senede bir kez Ramazan ayında yapılan Kutsal Emanetler ziyaretinde misafirlere dağıtılan destimaller, Enderunlular tarafından özenle dokunur ve üzerine güzel ibareler işlenirdi. Ramazan ayının 15. günü gelinceye kadar destimal odasında saklanırlar, ziyaret günü çıkarılarak Hırka-i Şerif´e tek tek sürülürdü. Hırka-i Şerif öpülürken destimal onun üzerine konur ve hırkanın yıpranması önlenirdi. Bu mendiller aile yadigârı olarak kuşaktan kuşağa aktarılarak itinayla saklanırdı.
Okunuşu:
"Hırka-i Hazret-i Fahr-i Rüsül’e
Atlas-ı çarh olamaz pây-endâz,
Yüz sürüb zeyline takbîl ederek
Kıl Şefî-i Ümem’e arz-ı niyâz.
Allâhu yuâvinüküm fî külli´l-umûr"
Sadeleştirilmişi:
"Resuller´in iftiharı Hazret´in Hırkasına
Mavi atlas (gökyüzü) paspas olamaz
Eteğine yüz sürüp öperek
Ümmetlerin şefaatçisine niyazını arz et
Allah her işinizde yardım eylesin."
Sultan Abdülaziz´in annesi tarafından 1875 yılında Medine´de Asâkir-i Şâhâne Kışlası yanında Bâb-ı Azîz adlı mevkide inşa ettirilecek olan hastahanenin planı. Harita mühendis Rıza efendi tarafından hazırlanmış, Medine-i Münevvere muhafızı şeyhülharem, Medine-i Münevvere kadısı, Harem-i Şerif müdürü gibi yetkililerce görülüp mühür basılmıştır.
Hastahane, kışlanın önündeki yolun karşısına inşa edilecek şekilde planlanmış, araya yapılacak yola da "Tarik-i Sultânî" adı verilmiştir. Hastaneyle birlikte yol, kışla bahçesi, Aziziye Kapısı gibi yapılar da tasarlanarak genel bir çevre düzenlemesi düşünülmüştür.
Harita ölçeğinin altına Mühendis Rıza Bey şu notu düşmüştür:
"Medine-i Münevvere´de Asâkir-i Şâhâne pîşegâhında mehd-i ulyâ-yı saltanat-ı seniyye devletlü ismetlü Vâlide Sultan aliyyetühü´ş-şân efendimiz hazretlerinin inşâsına ferman buyurdukları hastahane ebniye-i hayriyesinin arsası Emlâk-i Şâhâne´den olup vakf-ı ismetpenâhiye tashih olunmak üzere tanzim kılınan bir kıta harîta-i mevkiiyesidir
fî 6 Cemâziyelevvel sene 93
Şehremânet mühendislerinden
Üçüncü Daire Memuru
[mühür]: Mehmed Rızâ"
Bu notun sağında belgenin onayı ve imzalayan yetkililerin mühürleri vardır:
"Mehd-i ulyâ-yı saltanat-ı seniyye devletlü ismetlü Sultân aliyyetü´ş-şân hazretlerinin Medine-i Münevvere´de kâin Bâb-ı Azîziye nâm mevkide binâ ve inşâsına muvaffak buyuruldukları hastahanenin Mühendis Rızâ Efendi marifetiyle tersîm olunan işbu haritada gösterilen arâzi-i mahdûdenin Evkâf-ı Celîle-i ismetpenâhîye müceddeden tashih ve tescil lâzım geldiğini binâen işbu mahalle şerh ve temhir kılındı fî 9 Cemâziyelevvel 93 ve fî 20 Mayıs sene 92"
İcazeti veren: Kayserili Çukurlazade Mehmed Salih Torun
İcazeti Alan: İçelli Musa Hulusi oğlu Ahmed
Ünlü Osmanlı âlimi Kayserili Çukurluzâde Hacı Torun tarafından İçelli Musa Hulusi oğlu Ahmed´e verilen ilim ve zikir icazetnamesi. İlmiye icazetinde hadis, tefsîr, âlet ilimleri (sarf, nahiv vb.), hikemî (ilâhiyyât, riyâziyyât vb.) gibi kapsayıcı medrese ilimleri zikredilmiştir. İki ayrı silsile içeren icazetnamenin son kısmı hatm-i hâcegân icazetidir.
Hemen altına, icazeyi veren Mehmed Salih Çukurluzade Efendi talik yazı ile ferâşet kaydı düşmüştür.
Çukurluzade Efendi 19. yüzyıl Osmanlı ilim ve medrese dünyasının meşhur simalarındandır. İcazetnamede yine Osmanlı ilim mahfillerinin ünlü isimlerinden Ebu Said Hâdimî de zikredilmiştir. İkinci silsile ondan başlayıp devam eden zincirdir.
İcaze alan İçelli Ahmed, hocasından rivayet aktarma, okuduğu ilimlerde ders verme, hatm-i hâcegan icazeti almıştır.
Birinci silsilede adı geçen alimler:
Ahmed bin Musa el-İç İlî
Hafız Kasım ibni Şeyh Hacı Mahmud el-Kayserî
Hacı Osman bin Mustafa el-Akşehrî
Seyyid Mehmed Emin Hâdimî
Seyyid Hacı Ömer elHartbûtî
Seyyid Mehmed Said el-Medenî
Şeyh Seyyid Mehmed Ebu Said el-Hâdimî
Şeyh Mustafa Hâdimî Kütüb-i Sitte
Muhammed Tarsûsî
Mehmed bin Ali el-kâmil
Hayreddin Deylemî
Ahmed bin Mehmed bin Abdül´âl
Şeyhülislam Zekeriya el-Ensârî
İbni Hacer Askalânî
Burhaneddin
Allâme ibnü´ş-Şeyh
Sirâceddin Zübeyrî
Ebülvakt Abdülevvel
Ebulhasan Abdurrahman er-Râvidî
Abdullah es-Serahsî
Mehmed bin Yusuf el-Kıbrısî
Mehmed bin İsmail el-Buhârî
İkinci silsilede adı geçenler:
Ebu Said Hâdimî
Şeyh Mustafa Hâdimî
Ahmed Kazâbâdî
Mevlânâ Gürânî
Zeynelabidin el-Gürânî
Şeyh Abdullah el-Cezerî
Ahmed el-Müncel
Mirzacan eş-Şîrâzî
Celâleddin Devvânî
Muhyiddin Köskenârî
Allame el-Cürcânî
Mevlânâ Mübârek Şâh
Kutbeddin Râzî
Allâme Şîrâzî
Kâtib el-Kazvînî
İmam Fahreddin er-Râzî
Hüccetü´l-İslam İmam Gazâlî
İmâmü´l-Harameyn
Ebu Tayyib Sa´lukî
Ebu İshâk Mervezî
Ebu´l-Abbas Ahmed
Ebu´l-Kasım Osman
Ebu İbrahim İsmail
İmam Ebu Abdullah Muhammed bin İdris eş-Şâfiî
İmam Muhammed bin Hasan eş-Şeybânî
Ebu Hanife Numan bin Sabit
Hammad bin Ebu Süleyman
İbrahim bin Zeyd
Alkame bin Zeyd ve Ebu Abdurrahman
Abdullah bin Mesud
Ali bin Ebi Talib
Hâtemü´n-Nebiyyîn
19. yüzyılda Osmanlı Bağdat´ının önde gelen simalarından,
(1) Geylânî tarikatı postnişîni ve Bağdat Nakîbü´l-Eşrâfı Seyyid Abdurrahman Mahz ve beraberindekiler:
(2) Abdurrahman Mahz Efendi´nin kardeşi Seyyid Zeyneddin
(3) Merhum Seyyid Selman Efendi´nin oğlu Seyyid Davud Ziyaeddin Kâdirî
(4) Seyyid Abdurrahman (Mahz) Efendi´nin oğlu Seyyid Mahmud Kâdirî,
(5) Abdurrahman Mahz Efendi´nin oğlu Seyyid Safâeddin Kâdirî...
Arka yüzünde Bağdatlı Fotoğrafçı David Gazali´nin kaşesi basılıdır.
Abdurrahman Mahz, devrinin önde gelen tasavvufî ve siyasî simalarındandır. Postnişînlik ve nakîbü´l-eşraflığın yanında Bağdat Osmanlı Meclisi üyeliği de yapmıştır. Bir diplomatik ziyarette bir İngiliz´in "İslam´ın geleceği yok" demesi üzerine protesto düzenlemiştir. İlerleyen yıllarda Şeyh, İngiliz Kraliyeti tarafından "sir" unvanı almıştır.
Gazete ve dergilerdeki illüstrasyonları, kitap ve dergi kapak tasarımlarıyla tanınan, Babıali'nin en üretken ve en yaratıcı çizerlerinden Münif Fehim'in Hayat mecmuası tarafından okurlarına verilen "Hac Günlerinde Kâbe" adlı afişin orijinal çizimi.
Afişte şu not yazılıdır:
HAC GÜNLERİNDE KÂBE
Bütün islâm dünyası'nın karargâhı, Kâbe'nin ressam Münif Fehim tarafından yapılan nefîs bir tablosu.
Bu resim, yayın tarihinde önemli bir yeri olan Hayat Mecmuası'nın okurlarına verdiği "Hac Günlerinde Kâbe" adlı afişin, Münif Fehim tarafından elle hazırlanan orijinal ve tek nüsha çizimidir.
Gazete ve dergilerdeki illüstrasyonları, kitap ve dergi kapak tasarımlarıyla tanınan, Babıali'nin en üretken ve en yaratıcı çizerlerinden Münif Fehim'in, Süleyman Çelebi'nin 15. yüzyıl başlarında Hazreti Peygamber'i övmek ve üstünlüğünü anlatmak için yazdığı Vesiletü'n-Necât'ı ilk kez okuyuşunu tasvir ettiği sahne.
Bu resim, yayın tarihinde önemli bir yeri olan Hayat Mecmuası'nın okurlarına verdiği "Mevlid Okuyan Süleyman Çelebi" adlı afişin, Münif Fehim tarafından elle hazırlanan orijinal ve tek nüsha çizimidir.
Osmanlı´da aile hayatının estetik parçalarından olan cüz çantaları, çocukların yetişkinliğe adım atmaya başladıklarını düşündüğü önemli sembollerdendi. Koluna çantasını takıp hocaya ya da mahalle mektebine yollanan çocukların "ben artık büyüdüm" diyerek caka satması, özgüven geliştirmesi günlük hayata renk katan öğelerdendi. Ailenin özenle işleyerek hazırladığı çantalar büyükten küçüğe aktarılarak bu pratik her nesil yeniden tekrarlanır, cüz çantaları da yetişkinlerin çocukluk hatıraları arasında müstesna bir yer edinirdi.
Udun göbeğinin kenarında Osmanlıca "Fi medineti´l-Halebi´ş-Şehba Çerci veled-i Naum Halim 1907" ve tam orsaında Sultan İkinci Abdülhamid´in tuğrası yer almaktadır.