PHEBUS HAT, 18.05.2023 saat: 22:00'a kadar internet sitemizden pey verebilirsiniz. 22:02 itibariyle canlı mezat başlayacaktır. Kitap, Dergi ve süreli yayın hariç tüm ürünlerden % 20 ürün KDV'si alınmaktadır. Komisyon Oranı: % 20 + KDV'dir. ÖDEME SÜRESİ MÜZAYEDE BİTİMİNDEN SONRA 1 HAFTADIR.
Prof. Dr. Fatih Özkafa, 1994 yılından itibaren Hattat Dr. Hüseyin Öksüz’den hüsn-i hat dersleri almaya başladı. 2002 yılında ise sülüs-nesih dallarında icâzetnâme aldı. Ardından divanî, celî divanî ve ta’lîk yazılarını meşk etti. Hat sanatı üzerine muhtelif kitapları, kitap bölümleri ve makaleleri yayımlandı. Ircica ve Albaraka tarafından düzenlenen uluslararası yarışmalarda sülüs, celî ta’lik ve muhakkak gibi muhtelif hat nevilerinde 5 kez uluslararası ödüle lâyık görüldü. Bazı uluslararası yarışmalarda jüri üyeliği yaptı. 2013-2016 yılları arasında Konya Büyükşehir Belediyesi sanat danışmanlığı görevini üstlendi.2011-2018 yılları arasında iştirak ettiği ve Ramazan aylarında B.A.E. Kültür Bakanlığı organizasyonuyla Dubai’de düzenlenen Uluslararası Mushaf Buluşmaları’nda nesih, sülüs-nesih, muhakkak-sülüs-nesih, muhakkak-reyhanî ve sülüs-ince sülüs gibi muhtelif yazı nevileriyle toplam 6 Kur’an-ı Kerîm cüz’ü yazdı.2016 yılından itibaren akademik hayatına Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Tarihi ve Sanatları Bölümü’nde devam etmeye başladı. Aynı yıl Albaraka Sanat Akademisi’nde hüsn-i hat hocalığına başladı. 2017 yılında, TCCB Millî Saraylar Danışmanlar Komitesi üyeliğine atandı ve Yıldız Şale Köşkü Klasik Türk Sanatları Merkezi’nde hüsn-i hat hocası oldu. Temmuz 2020’de, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Tarihi ve Sanatları Bölümü Türk İslam Sanatları Tarihi Anabilim Dalı’nda profesör oldu. 2021’de İslam Sanatları Tarihi Derneği Başkanı oldu. Yurt içindeki ve yurt dışındaki çok sayıda resmî ve özel koleksiyonda hat eserleri bulunmaktadır. Klasik ve modern hat kategorilerinde eserler vermekle birlikte akademik çalışmalarını sürdürmektedir.
Muzaffer Ozak mektubunda, yurtdışında olan arkadaşı Tevfik Efendiye "Miss Julia Pardo" kitapları benzeri, içerisinde Türkiye ile alakalı gravürler yer alan kitaplar ısmarlamıştır.
İbnülemin Mahmut Kemal İnal (1871-1957) Osmanlı İmparatorluğu’nda doğup Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan son dönem aydınlarımızdan biri. Hayatı boyunca belge topladı, okudu, araştırdı. Geride çok önemli eserler bıraktı. Osmanlı Devleti’ne 33 yıl boyunca çeşitli görevlerde hizmet eden İbnülemin, II. Abdülhamit devrinde Yıldız Sarayı arşivinde görev yapmış ve cumhuriyet devrinde ise arşivin tasnif edilerek Başbakanlığa devredilmesine başkanlık etmişti.Toplumsal hayatta çok hızlı ve büyük değişimlerin yaşandığı bir dönemde yaşaması ve pek çok tanınmış kimse ile şahsen bir arada bulunması onu biyografi alanında pek çok eser vermeye yöneltti. Son dönem Osmanlı şairleri, müzisyenleri, sadrazamları, hattatları hakkındaki eserleri ile bu kişilerin unutulmalarını önlemeye çalıştı. Şiir, roman, hikâye gibi alanlarda da eser verdi. Yaşamı boyunca konağındaki düzenli toplantılarda ilim ve sanat dünyasından kimseleri ağırlayarak kültür hayatına hizmet etti.
Emin Barın, Güzel San‘atlar Akademisi’nde Kâmil Akdik’ten hüsn-i hat dersleri almış, Necmeddîn Okyay’dan klasik Türk cild san‘atının inceliklerini öğrenmiştir. Almanya´da ciltçilik üzerine ihtisas yaparken bir yandan da modern yazı teknik ve üslûpları üzerinde çalışan sanatçı; Latin harfleri ile oluşturulan modern kompozisyonlar ile diploma ve berât yazıları üzerine yoğunlaşmıştır. 1946 senesinde çıkan madenî paraların yazıları, 1953 yılında tamamladığı Anıtkabir yazıları ile 1955’te yazdığı Yunus Emre’nin mezarındaki yazıları en meşhur eserleridir.
H. 1321/M. 1903 yılında Bursa’da doğdu. İlk ve orta eğitimini orada tamamladıktan sonra İstanbul’a giderek Sanayi’-i Nefise’de Resim Şu’besi’ne kaydoldu. Buradan me’zun olduktan sonra Türk Ressamlar Birliği’ne üye oldu. 1930 yılında açılan Avrupa Konkuru’nu birincilikle kazanarak Avrupa’ya gitti. Zamanın önde gelen san’at merkezlerinde çalışma ve tedkiklerde bulunma fırsatı buldu. Yurda döndükten sonra İzmir, Konya, İstanbul’daki muhtelif liselerde resim öğretmenliği yaptı. Özellikle 1934-1936 yılları arasında bulunduğu Konya’nın step karakteristiğini yansıtan, Selçuklu ve Mevlana temalı resimleriyle buyük ün kazanınca, 1936 yılında ögretim üyesi olarak Güzel San’atlar Akademisi’ne atandı. 1937-1938 yıllarında Atatürk’ün arzusuyla, Sovyetler Birliği’nin Moskova, Leningrad ve Kiev şehirleri ile, Avrupa’da Bükreş, Belgrad, Atina, Paris, Hollanda, Belçika, Viyana’da kişisel sergiler açdı. Bu sergiler sayesinde Avrupa’da da tanınan bir ressam oldu. 1966 yılında emekli olana kadar aralıksız otuz yıl öğretmenlik yaptı. Devlet Resim ve Heykel Müzesi’nde yapılan sergilerde 1966, 1973, 1980 ve 1982 yıllarında ödül aldı. Ayrıca dört devlet ödülü kazandığı gibi 1986 yılında da Kültür Bakanlığı Özel Ödülü’ne değer görüldü. 1987’de Mimar Sinan Üniversitesi’nin kararıyla fahrî profesörlük ünvanı verildi. 20 Nisan 1990 tarihinde vefat etti.
Mehmed Alî Ulvî Efendi Alî Vasfî Efendi’nin tilmizlerinden değerli bir hattattır. Bilhassa sülüste Mahmud Celaleddin Efendi'nin yolunda olması, başka hattatlardan da istifâde ettiğine işaret etmektedir. Eğitimini tamamladıktan sonra Mekteb-i Darü’l-ma‘ârif’in hüsn-i hat muallimi olup senelerce talebeye meşk vermiş ve bu halde iken vefât etmiştir. Ancak tarihi ve medfeni tespit edilememiştir.Ayetlerin anlamı, "O gün ki ne mal fayda verir, ne oğullar. Ancak Allah’a selim bir kalp ile varan başka" şeklindedir.
Orta kısmında yer alan satırlarda, "Aziz ve Vehhab olan Allah´ın yardımıyla harfler tamam oldu" anlamına gelen, "Temmeti’l-hurûf ül-müfredatü bi-avnillâhi’l-meliki’l-azizi´l-vehhab" ve Peygamber döneminde de kullanılan Arap alfabesinin ilk düzeni olan "Ebced, hevvez, huttî, kelemen, sa´fes, karaşet, sehaz, dazığlen" yazılıdır.
Sözlükte “tavaf eden” anlamına gelen ve hadis kaynaklarında da bu anlamda kullanılan mutavvif kelimesi daha sonra “tavaf ettiren” mânasını kazanmış ve hacıların kalacak yerleri, yeme içme, sağlık vb. meseleleriyle ilgilenen, haccın rükünlerini yerine getirmelerine yardımcı olan kişiler için bir görev unvanı haline gelmiştir. Bu anlamda ayrıca delîl, muallim ve şeyhü’l-hac tabirleri de kullanılmaktadır.
Sözlükte “tavaf eden” anlamına gelen ve hadis kaynaklarında da bu anlamda kullanılan mutavvif kelimesi daha sonra “tavaf ettiren” mânasını kazanmış ve hacıların kalacak yerleri, yeme içme, sağlık vb. meseleleriyle ilgilenen, haccın rükünlerini yerine getirmelerine yardımcı olan kişiler için bir görev unvanı haline gelmiştir. Bu anlamda ayrıca delîl, muallim ve şeyhü’l-hac tabirleri de kullanılmaktadır.