HÜSN-İ HAT, 12.11.2022 saat: 21:00'a kadar internet sitemizden pey verebilirsiniz. 21:02 itibariyle canlı mezat başlayacaktır. Kitap, Dergi ve süreli yayın hariç tüm ürünlerden % 20 ürün KDV'si alınmaktadır. Komisyon Oranı: % 20 + KDV'dir. ÖDEME SÜRESİ MÜZAYEDE BİTİMİNDEN SONRA 1 HAFTADIR.
1927 yılında doğan ve genç yaşında hayatına giren Mustafa Düzgünman sayesinde tanıştığı Neyzen Emin Bey'in etkisiyle neyzenliğe adım atan Niyazi Sayın; ney ile ilk meşklerini Yenikapı Mevlevihanesi şeyhi Abdülbaki Dede'nin oğlu Gavsi Baykara'dan almıştır. Daha sonra Necmeddin Okyay tarafından Resim-Heykel Müzesi müdürü, ressam ve neyzen Halil Dikmen'e götürülen Sayın, bu esnada dinî musikiyi öğrendiği Mustafa Düzgünman'dan ebru ve cilt sanatları ile fotoğrafçılık öğrenmiştir. Halen üniversitede görevine devam eden Sayın, yurt içinde ve dışında konserler vermekte, ebru sanatını kişisel ve karma sergilerle devam ettirmektedir.
1927 yılında doğan ve genç yaşında hayatına giren Mustafa Düzgünman sayesinde tanıştığı Neyzen Emin Bey'in etkisiyle neyzenliğe adım atan Niyazi Sayın; ney ile ilk meşklerini Yenikapı Mevlevihanesi şeyhi Abdülbaki Dede'nin oğlu Gavsi Baykara'dan almıştır. Daha sonra Necmeddin Okyay tarafından Resim-Heykel Müzesi müdürü, ressam ve neyzen Halil Dikmen'e götürülen Sayın, bu esnada dinî musikiyi öğrendiği Mustafa Düzgünman'dan ebru ve cilt sanatları ile fotoğrafçılık öğrenmiştir. Halen üniversitede görevine devam eden Sayın, yurt içinde ve dışında konserler vermekte, ebru sanatını kişisel ve karma sergilerle devam ettirmektedir.
Kasidenin okunuşu: "Ale´llâhi fî külli´l-umûri tevekkülî; ve Bi´l-hamsi ashâbi´l-abâi tevessülî; Muhammedi´l-meb´ûsi ve´bneyhi ba´dehû; ve Fâtımatü´z-Zehrâ ve´l-Murtezâ Alî [Her işimde Allah'a tevekkül ederim; Şu beş kişiyi vesile bellerim; Resul Muhammed'le iki gözbebeği; Fatıma-i Zehra ve Murteza Ali]"
"Kalkdı gözüm perdesi gördüm ayân; Oldu birden bire bir başka cihan; Her tarafdan çağrışurlar kudsiyân; Kalmadı havf ve telaşım ol zaman; Geldi bir akkuş kanadıyla revân; Arkamı sığadı kuvvetle heman…"
Cahiliye döneminin tanınmış şairlerinden Ka´b b. Züheyr´in, Hz. Peygamber´e sunduğu ve karşılığında kendisine Peygamberin hırkası [Ar. bürde] verildiği için Kaside-i Bürde ya da başlangıç ifadesine göre Bânet Süâd adını alan bu şiiri, yazıldığı zamandan günümüze kadar İslam edebiyatında önemli bir yer işgal etmiştir. Eserin üzerine yazılan şerh ve nazîrelerden en meşhuru Muhammed Said el-Bûsirî´ye ait olandır. İslam dünyasında Bûsirî´nin Hz. Peygamber için yazdığı bu ünlü kaside kadar şöhret kazanan, üzerine şerh ve haşiye yazılan bir başka kaside olmamıştır. İslam ülkelerinin konuştuğu hemen bütün dillere nazım ve nesir olarak tercüme edilen kaside Grekçe, Latince, İtalyanca, Fransızca, İngilizce ve Almancanın yanı sıra Afrika ve Güney Asya´daki yerel dillere de çevrilmiştir.
Cahiliye döneminin tanınmış şairlerinden Ka´b b. Züheyr´in, Hz. Peygamber´e sunduğu ve karşılığında kendisine Peygamberin hırkası [Ar. bürde] verildiği için Kaside-i Bürde ya da başlangıç ifadesine göre Bânet Süâd adını alan bu şiiri, yazıldığı zamandan günümüze kadar İslam edebiyatında önemli bir yer işgal etmiştir. Eserin üzerine yazılan şerh ve nazîrelerden en meşhuru Muhammed Said el-Bûsirî´ye ait olandır. İslam dünyasında Bûsirî´nin Hz. Peygamber için yazdığı bu ünlü kaside kadar şöhret kazanan, üzerine şerh ve haşiye yazılan bir başka kaside olmamıştır. İslam ülkelerinin konuştuğu hemen bütün dillere nazım ve nesir olarak tercüme edilen kaside Grekçe, Latince, İtalyanca, Fransızca, İngilizce ve Almancanın yanı sıra Afrika ve Güney Asya´daki yerel dillere de çevrilmiştir.
Cahiliye döneminin tanınmış şairlerinden Ka´b b. Züheyr´in, Hz. Peygamber´e sunduğu ve karşılığında kendisine Peygamberin hırkası [Ar. bürde] verildiği için Kaside-i Bürde ya da başlangıç ifadesine göre Bânet Süâd adını alan bu şiiri, yazıldığı zamandan günümüze kadar İslam edebiyatında önemli bir yer işgal etmiştir. Eserin üzerine yazılan şerh ve nazîrelerden en meşhuru Muhammed Said el-Bûsirî´ye ait olandır. İslam dünyasında Bûsirî´nin Hz. Peygamber için yazdığı bu ünlü kaside kadar şöhret kazanan, üzerine şerh ve haşiye yazılan bir başka kaside olmamıştır. İslam ülkelerinin konuştuğu hemen bütün dillere nazım ve nesir olarak tercüme edilen kaside Grekçe, Latince, İtalyanca, Fransızca, İngilizce ve Almancanın yanı sıra Afrika ve Güney Asya´daki yerel dillere de çevrilmiştir.
20. yüzyılın sülüs ve celî sülüs hatta önde gelen hattatlarından olan Macid Ayral (ö. 1961), hat öğrenimine ilkokul sıralarında başlamış; babasının teşvikiyle girdiği Medresetü'l-Hattâtîn'de eğitimini tamamlamıştır. Hulusi Yazgan'dan ta'lîk icazeti alan Ayral, Tuğrakeş İsmail Hakkı Altunbezer'le de celî sülüs hattını ilerletmiştir. Sülüste Şefik Bey'in tarzını benimseyen Ayral, yaklaşık yarım asırlık sanat hayatı boyunca yazılarında "Mâcid", "Hüseyin Mâcid" ve "Mâcid b. Zühdî" imzalarını kullanmıştır.
Asıl mesleği hekimlik olan Sadi Belger (ö. 1976), tedavi için kendisine gelen devrin ünlü hattatı Halim Özyazıcı ile dostluk kurmuş; hat sanatına gönül bağlayarak Özyazıcı'dan ta'lîk dersi almıştır. Halim Bey'in vefatının ardından diğer bir ünlü hattat Necmeddin Okyay'dan ders almayı sürdürerek icazet almış ve birçok kıt'a ve celî ta'lîk levha yazmıştır.
İğneli kalıbın Halim Özyazıcı'ya ait olduğu, ancak yazının sonradan başkası tarafından doldurulduğu düşünülmektedir.
Döneminin önde gelen
sanatkârlarından dersler alan Mustafa Halim Özyazıcı, Medresetü'l-Hattâtîn'e
devam ettiği sırada askerliğe çağırılmış ve müracaatı üzerine Matbaa-i
Askeriyye hattatlığına getirilmiştir. Terhis edilince kendisine bir yazıhane
açarak her türlü hatla levha, kitap başlığı, kartvizit vs. tasarlayarak yazan
Halim Efendi, Latin yazısının da her türlüsünü en güzel şekilde yazabilmiştir.
Vakıflar Umum Müdürlüğü tarafından tamiri kararlaştırılan camilerin yazılarının
yenilenmesinde çalışan Özyazıcı, Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nde hüsn-i hat
muallimliği yaptığı esnada da pek çok öğrenci ile yakından ilgilenmiş ancak
devamlılık sağlayamadıkları için kendisinden icâzet alan talebesi olmamıştır.
İğneli kalıbın Halim Özyazıcı'ya ait olduğu, ancak yazının sonradan başkası tarafından doldurulduğu düşünülmektedir.
Döneminin önde gelen sanatkârlarından dersler alan Mustafa Halim Özyazıcı, Medresetü'l-Hattâtîn'e devam ettiği sırada askerliğe çağırılmış ve müracaatı üzerine Matbaa-i Askeriyye hattatlığına getirilmiştir. Terhis edilince kendisine bir yazıhane açarak her türlü hatla levha, kitap başlığı, kartvizit vs. tasarlayarak yazan Halim Efendi, Latin yazısının da her türlüsünü en güzel şekilde yazabilmiştir. Vakıflar Umum Müdürlüğü tarafından tamiri kararlaştırılan camilerin yazılarının yenilenmesinde çalışan Özyazıcı, Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nde hüsn-i hat muallimliği yaptığı esnada da pek çok öğrenci ile yakından ilgilenmiş ancak devamlılık sağlayamadıkları için kendisinden icâzet alan talebesi olmamıştır.