1. İmarneme sayı 75, 1970, 69 sayfa, 32x24 cm, 2. İtü Mimarlık Fakültesi Şehircilik Enstitüsü 4. Danışma Kurulu Toplantısı 1972, 22 sayfa, 28x20 cm, 3. İtü Mimarlık Fakültesi Mimarlık Tarihi ve Restorasyon Enstitüsü Bülteni sayı 8 cilt 2, 1976, 52 sayfa, 28x20 cm, 4. İç Mekanda Renksel Çevre, Oya Görgün, 92 sayfa, 30x20 cm, 5. Mimarlık sayı 111 ve 114, 1973, 106+42 sayfa, haliyle, 32x24 cm, 6. Konut Paneli II E Tebliğler sayı 3, 1966, Sırtı haliyle, 29x21 cm
İthaf, "Bizim delimiz Turgay Gönenç'e temmuz mavisi merhabalar O. Tansel 30 Temmuz 1972, Turgay Can'a bir de benden hu Metin Eloğlu" şeklindedir. Ayrıca kitabın içerisinde Oğuz Tansel'in "Yanlışların tamamını düzeltemedim" şeklindeki notu ve düzeltmeler mevcuttur. Metin Eloğlu, Mehmet Metin, Mehmet Emin, Ali Haziranlı, Etem Olgunil ve Nil Meteoğlu imzalarını da kullandı. 1943’te Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’ne girdi. 1946’da siyasal nedenle iki ay tutuklu kaldığı için Akademi’den kaydı silindi. 1947’de askere alındı; disiplinsizliği yüzünden askerliği beş yılda bitirebildi. Pek çok sergi açtı. 1.DYO Sergisi’nde (1967) ve Yarımca Sanat Şenliği’nde (1976) birincilik ödülleri aldı. Yayımlanan ilk ürünleri 1942’de Servetifünun-Uyanış dergisinde çıkan bir öykü ile 1943’te İzmir’de Kovan dergisinde Mehmet Metin imzasıyla çıkan “Sabah Şarkısı” adlı bir şiirdir.
İthaf, "Sevgili Turgay'a özlemle, Fethi Naci, 71" şeklindedir. Fethi Naci 1927 senesinde Giresun'da doğdu. Erzurum Lisesi'ni, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ni bitirdi. 1950'lerde başlayan edebiyat eleştirmenliği uğraşısı yıllar içinde roman alanında yoğunlaştı. Türk romanı üstüne çalışmalarıyla bu alanın düşünceleri en çok merak edilen eleştirmeni oldu. Yayınevimizce yayımlanan Dönüp Baktığımda adlı anılar kitabında ise, yaşamını, içine dünyayı, ülkesini ve insanlarını sığdırabildiği etkileyici bir anlatımla çizdi.
İthaf "Turgay'a 1967" şeklindedir. Samim Kocagöz, 1942'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdi. 1942-1945 arasında Lozan Üniversitesi'nde sanat tarihi eğitimi aldı. Türkiye'ye döndükten sonra bir süre İzmir Ticaret Okulu'nda edebiyat, Devlet Konservatuvarı'nda sanat tarihi dersleri verdi. Söke'de çiftçilikle uğraştı. 1950'den sonra İzmir'e yerleşti. İlk romanı İkinci Dünya 1938'de yayınlandı. Servet-i Fünun Uyanış, Ses, Hep, Bu Topraktan, Vatan, Fikirler, Yenilikler, Yeditepe gibi dergilerle Demokrat İzmir gazetesinde yayımlanan Telli Kavak, Kalpaklılar ve benzeri öyküleriyle bilinir. Kalpaklılar ve Dolu Dizgin romanları Türk Kurtuluş Savaşı'na değindiği eserleridir. 1950'de Yeni İstanbul gazetesi ve New York Herald Tribune gazetesinin ortaklaşa düzenlediği Dünya Hikâye Yarışması'nda "Sam Amca" öyküsüyle birincilik kazandı. Bir şehrin iki kapısı adlı kitap 'nabi'nin park kahvesi adıyla da bilinir' Söke de yaşayan insanların hikâyelerinden oluşur, 1989'da "Eski Toprak" kitabıyla Orhan Kemal Roman Armağanı'nı kazandı.
Cevat Şakir'in asıl ismi Musa Cevat Şakir'dir. Afyonlu Kabaağaçlızade’lerdendir. Soyadı yasasısı çıkınca Kabaağaçlı soyadını aldı. Bodrum'un antik çağdaki adı olan Halikarnas'ı imza olarak seçti ve bu adla tanındı. Kabaağaçlıgil soyadını ve Hüseyin Kenan, Musa Cevat, M.C., H.B., Sina imzalarını da kullandı. Babası Sadrazam Müşir Ahmet Cevat Paşa'nın kardeşi Mehmet Şakir Paşa'dır. Çocukluğu 1895’e kadar babasının elçi olarak bulunduğu Atina'da ve Büyükada'da geçti. Özel öğretmenlerden aldığı derslerle İngilizce öğrendi. İstanbul Robert Kolej ile İngiltere Oxford Üniversitesi Yeni Çağlar Tarihi Bölümü'nü bitirdi. İngiltere’den Türkiye'ye dönüşünde gazete ve dergilerde yazarlık ve çevirmenlik yaptı. 1913'te evlendiği eşinin İtalyan olması nedeniyle bir yıl kadar İtalya'da kaldı. Bu arada İtalyanca ve Latince öğrendi. 1914'te babası Şakir Paşa, Cevat Şakir'in tabancasından çıkan bir kurşunla Afyon'da öldü. Cevat Şakir 14 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Cezasının yedi yılını çektikten sonra, verem olması nedeniyle, salıverildi. Bir süre kendisini tekke hayatına verdi. Yazı ve basın hayatına atılarak, Diken, İnci, Resimli Hafta, Güleryüz, Resimli Ay, Resimli Gazete gibi yayınlarda yazılar yazdı, çeviriler yaptı, karikatürler ve resimler çizdi. Zekeriya Sertel’in çıkardığı Resimli Hafta dergisinde Hüseyin Kenan takma adıyla yazdığı "Hapishanede İdama Mahkûm Olanlar Bile Bile Asılmağa Nasıl Giderler" adlı yazısı yüzünden Sertel’le birlikte Ankara İstiklâl Mahkemesi'nde yargılandı. Sertel Sinop’ta, Cevat Şakir Bodrum'da olmak üzere üçer yıl sürgün cezasına çarptırıldılar. Cevat Şakir, cezasını çektikten sonra, çok sevdiği Bodrum'a yerleşti ve 1947'ye kadar orada yaşadı. Bodrum Belediyesinin resmi bahçıvanı olarak çalıştı. Özel olarak elde ettiği çiçek ve ağaç tohumlarının Bodrum'da yetişip büyümesini sağladı. 1947'de İzmir'e yerleşti, gazetecilik ve turist rehberliği yaptı. Rehberlik kurslarında öğretmen olarak görev aldı. Cevat Şakir ikinci evliliğini dayısının kızı Hamdiye, üçüncü evliliğini Hatice Hanımla yaptı, bu evliliklerden dört çocuğu oldu. Kemik kanserinden öldü. Vasiyeti üzerine Bodrum Gümbet'te Türbe Tepesi'nde toprağa verildi.
İthaf, "Nilay Ünsal'a en iyi dileklerimle" şeklindedir. Cumhuriyet devri Türk edebiyatının tanınmış kişilerinden olan Cumalı, Yaşar Kemal'in ifadesiyle "Yaşlanmaz Şair Çocuk" olarak anılır. Şiir, roman, hikâye, deneme, tiyatro, günce gibi pek çok edebi türde eser vermiş çok yönlü bir yazardır. 13 Ocak 1921 tarihinde Yunanistan sınırları içinde bulunan o dönemin Rumeli Vilayet-i Celilesine (Manastır'a) bağlı ve Cuma beyleriyle meşhur olan Cuma kazasında doğdu. Altı çocuklu ailenin en büyük evladı idi. Ailesi 1923 Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadelesi kapsamında Türkiye'ye göç ederek İzmir'in Urla ilçesine yerleşti. Ortaöğrenimini 1938’de İzmir Atatürk Lisesi'nde tamamladıktan sonra Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne girdi. İlk şiiri, 1939'da Urla Halkevi Dergisi olan "Ocak"'ta "A. N. Acar" ismiyle yayımlandı. Sanatsal değere sahip ilk şiiri ise 1940'ta Varlık dergisinde "Netice" ismiyle yayımlandı. Orhan Veli, Oktay Rıfat, Cahit Sıtkı, Nurullah Ataç gibi önemli edebiyatçılarla tanıştı ve onların etkisiyle şiirine yön verdi.
İran'ın önde gelen şairlerinden olan Hafız-ı Şirazi'nin divanı, Türkiye'de Mesnevi ve Gülistan'dan sonra en çok okunan Farsça metinlerin başında gelmektedir. Şiirlerindeki ahenk, akıcılık ve sade üslup, ona şöhretini kazandıran en önemli özelliktir.
386-512 sayfaları arasını kapsamaktadır. Redaksiyonu Kadıköy'de yapılmıştır. Dergide "Les Aspects Généraux de la Théologie Byzantine" [Bizans teolojisinin genel hali], "Palamites Tartışması" gibi din tarihi içerikli yazılar bulunmaktadır.
İthaf, "İstanbul Halkevi kütüphanesine edebi hatıram! Üsküdar: 9.4.934. Emniyeti umumiyle eskarı neşriyat şubesi ve sabık Gümüşhane mektupçusu Filorinalı Nazım" şeklindedir. Büyük bir Abdülhak Hamid hayranı olan, kendisini Hamid'in varisi olarak gören bu yüzden Tevfik Fikret ve Peyami Safa tarafından alaycı bir biçimde "şiir kralı" lakabı takılan Florilalı Nazım'ın şiir kitabıdır.
Adudiddin el-İci'ye ait olan Risale-i Vaz'iyye, Arapça vaz ilmine (lafız-anlam ilişkisi) dair bir eserdir. Bu eser üzerine Osmanlı ülkesinde büyük bir şöhret kazanmış olan Türk astronom ve matematikçi Ali Kuşçu tarafından bir şerh yazılmış ve bu şerh üzerine de çeşitli haşiyeler kaleme alınmıştır.
Roman ve öyküleriyle olduğu kadar; felsefe, sosyoloji, din ve ekonomi alanlarındaki ansiklopedik sözlükleriyle de tanınan Orhan Hançerlioğlu'nun (1916 - 1991), yazıldığı yıllarda çokça başvurulan ve felsefe terminolojisinin Türkçeleşmesine önemli katkılar sağlayan sözlüğü...
Temiz ve sorunsuz...
Yahudi asıllı Türk ilim ve siyaset adamı Avram Galanti; Osmanlı Yahudileri, Türk-Yahudi ilişkileri, Yahudilik ve Türk kültürü üzerine önemli araştırmalarda bulunmuş ve çeşitli ülkelerde yayınlanmış makaleler kaleme almıştır. Yahudi milletinin Osmanlı Devleti'ne olan bağlılığını dile getiren Galanti, Millî Mücadele yıllarında yabancı dillerdeki yayınları da Türkçeye çevirip Mustafa Kemal ve arkadaşlarına iletmiştir.
Edebiyatımızın "Primadonna"sı Sevim Burak'ın (1931 - 1983), 17 yıllık uzun bir suskunluk döneminden sonra ve ölümünden kısa bir süre önce, yeniden edebiyata dönüş yaptığı ilk eseri... İthaflı ve imzalı...
İlk resmî Osmanlı vakanüvisi ve tarihçisi olan Naima tarafından kaleme alınan ve olayları kronolojik bir sıra içerisinde nakleden eser, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde çok faydalanılan bir eser olmuştur.