Cahiliye döneminin tanınmış şairlerinden Ka´b b. Züheyr´in, Hz. Peygamber´e sunduğu ve karşılığında kendisine Peygamberin hırkası [Ar. bürde] verildiği için Kaside-i Bürde ya da başlangıç ifadesine göre Bânet Süâd adını alan bu şiiri, yazıldığı zamandan günümüze kadar İslam edebiyatında önemli bir yer işgal etmiştir. Eserin üzerine yazılan şerh ve nazîrelerden en meşhuru Muhammed Said el-Bûsirî´ye ait olandır. İslam dünyasında Bûsirî´nin Hz. Peygamber için yazdığı bu ünlü kaside kadar şöhret kazanan, üzerine şerh ve haşiye yazılan bir başka kaside olmamıştır. İslam ülkelerinin konuştuğu hemen bütün dillere nazım ve nesir olarak tercüme edilen kaside Grekçe, Latince, İtalyanca, Fransızca, İngilizce ve Almancanın yanı sıra Afrika ve Güney Asya´daki yerel dillere de çevrilmiştir.
Arapça, Farsça, tarih, coğrafya, akaid, dinî ilimler ve ceza hukuku dersleri öğretmenliği yapan Kilisli Rifat Bilge, uzun meslek hayatında mevkice kayda değer bir yükseliş görmemiş ancak Türk dili, kültürü ve tarihinin nadir eserlerini ilim dünyasına kazandırma yolunda gerçekleştirdiği çalışmalarla adını duyurmuştur. İstanbul´daki vakıf kütüphaneleri ile kitap meraklılarının zengin özel kütüphaneleri üzerinde gösterdiği çabalarla kültür mirasının korunmasındaki etkisi oldukça önemli olan Rifat Bilge, Türkçe´ye yerleşmiş Arapça ve Farsça kelimelerin yerini tutacak karşılıklar bulunmasında da büyük yardım sağlamıştır.
Kapak sırtı ve formaları ayrık, sayfaları açılmamıştır.
"İşbu kitab BEŞ FASLA taksim olunub BİRİNCİSİ evzan-ı asliyyenin binasıyla keyfiyet-i terkiblerini ve İKİNCİSİ zuhafât ve furuatını ve ÜÇÜNCÜSÜ mısraların eczasıyla beyitlerin aksam-ı evveliyyesini ve DÖRDÜNCÜSÜ taktîâtı ve BEŞİNCİSİ aruzun bahirlerini beyan ve ta´dad eylediği gibi mübtediyâna sühulet olmak üzere mevakı-ı münasebesinde bazı es´ile ve ecvibe dahi ityan olunmuşdur."
İçerisinde Melek Celal´in kaleme aldığı "Reisülhattatin Kamil Akdik" adlı kitabının sağ üste köşede "Kamil Akdik" ıslak imzası taşıyan ilk sayfası mevcuttur.
Türk şiirinin en çalışkan, en üretken şairi Behçet Necatigil´in üçüncü şiir kitabının ilk baskısı... "Türkân Aydınlık´ın hayatını, bölüşeceği evlerin daima aydınlık olmasını dilerim." ithafıyla imzalanmıştır.
Hayatını Türkistan´ın bağımsızlığına adayan Tarihçi, Türkolog, "Basmacı Mücahidi" Ahmet Zeki Velidi Togan, bu eseri Türkistan tarihini gelecek nesillere anlatabilmek amacıyla yazmaya başladığını ifade eder. 1918 senesinde cephelerde geçen günlerinde kaleme aldığı eserin ilk nüshası, ne yazık ki çalınarak Rus gizli polisi Çeka´nın eline geçmiştir. Elde kalan bir kaç müsvedde ile ve Abdülkadir İnan´ın yardımları ile ikinci nüsha 1929 senesinde tamamlanmış ve Mısır´da basılmıştır. Eser, 1929 yılında Türkiye´de Harf İnkılabı gerçeklemiş olmasına rağmen Osmanlıca olarak basılmıştır. Latin harflerle yazılmış önsözde belirtildiği üzere, bunun nedeni Asya memleketlerinde yaşayan Türkistanlıların yeni harfleri okumakta zorluk çekeceğinin düşünülmesidir.
Kanuni Sultan Süleyman devrinde yaşamış Derviş Mehmed´in, Adem ile Havva´dan başlayarak IV. Mehmed´e kadar minyatürle süslediği, cihan tarihine dair şeçere tarzında kaleme aldığı "Subhatü´l-Ahbar" adlı eserini mikyas alarak, Ahmed Kemal Efendi´nin Sultan Abdülmecid devrine kadar yaptığı eklemelerle oluşturduğu eseridir.
"Faruk´a sevgilerle eski günü hatırlamak için" ithafıyla imzalıdır.
Türkiye Cumhuriyetinin ilk kadın avukatı olan Süreyya Ağaoğlu; Kuvay-ı Milliye ve Cumhuriyet gibi önemli dönemleri yaşamış bir isim olması yönüyle de ayrıca önemli bir isimdir. Ağaoğlu cumhuriyet öncesi ve sonrası meseleleri tanıklıkları ve kendi yaşamından parçalarla avukatlık mesleğine dair deneyimlerini anlatıyor.