"1940 tarihinde Sultanahmet Cami-i Şerifi´nin cümle kapısı tamiratı sırasında, mezkur kapının üstüne tesadüf eden küçük kubbenin bâlâsında yazdığım işbu yazıyı Maarif Matbaası´nda müstahdem çinkograf ustası Tevfik Efendi´nin oğlu Mustafa Bey tarafından fotografisi alınıp matbaa-i mezkurede yeni harfler hattatlığı yapan sabıkan Matbaa-i Askeriye´de birlikte askerliğimizi hattatlıkla yaptığımız Hattat Şevket Efendi tarafından bir nüshası alınıp gönderildi. fi 15 Mayıs 1944 imza Mustafa Halim"
Kazasker Mustafa İzzet Efendi´nin talebelerinden Seyyid Mehmed Hilmi Efendi, babasına nisbetle “Küçükefendizâde” künyesiyle tanınırdı. Hüsn-i hatta hevesle Kazasker Mustafa İzzet Efendi’den sülüs ve nesih dersleri almaya başladı. İcazetini aldıktan sonra da hocasından bir hayli istifâde etti. Eğitimini tamamladıktan sonra kadı olarak Siroz, Burgos ve Karaferye’de görev yaptıktan sonra 1862’de İstanbul’a dönerek Meşihât Da’iresi’ne girdi. Hocası Kazasker Efendi’nin Nakibü’l-eşrâf olduğu dönemde kitâbet hizmetinde bulundu. Hocasının ayrılmasından sonra da uzun müddet bu görevde kaldığı için hattatlar arasında “nakîbü’l-eşrâf kâtibi” lâkabıyla şöhret buldu.
Şiir: "Fazl u lütf u kereminle ni´amın nâ madûd / Nasıl ifa olunur şükrün acep yâ Ma´bûd" Manası: Kullarına yaptığın yücelikler, lütufların, ikramların, nimetlerin sınırsızdır. Ey ancak kendisine kulluk edilen Allah´ım şükrün nasıl yerine getirilir.
Tuğra formunda besmele ve nesih âyet-i kerime.
(Nahl Suresi 80. âyet).
Okunuşu: "Vallâhu ceale lekum min buyûtikum sekenen ve ceale lekum min culûdi´l-en´âmi buyûten testehiffûnehû yevme za´nikum ve yevme ikâmetikum ve min asvâfihâ ve evbârihâ ve eş´ârihâ esâsen ve metâan ilâ hîn."
Meali: "Allah evlerinizi size bir huzur ve sükün yeri yaptı. Size hayvanların derilerinden yolculuk günlerinizde ve ikamet günlerinizde kolayca taşıyabileceğiniz barınaklar; yünlerinden, tüylerinden ve kıllarından bir süreye kadar kullanabileceğiniz giyimlikler ve geçimlikler var etmiştir."
1898’de İstanbul’da doğan Halim Özyazıcı’nın asıl ismi Abdülhalim’dir. Esekapı İbtidai Mektebi’nde ve Aksaray Gülşen-i Maarif Rüşdiyesi’nde eğitim görmüştür. Gülşen-i Maarif Mektebi’nde Hattat Hamid Aytaç’tan rika, sülüs, nesih ve divani yazılarını meşketti. Rüşdiye’den mezun olduktan sonra, Sanayi-i Nefise Mektebi’ne kaydoldu. 1915’te ise Medresetü’l Hattatin’e geçti. Medresetü’l Hattatin’de ise Hasan Rıza Efendi ve Kamil Akdik’den sülüs, nesih, rika, Hattat Hulusi Efendi’den talik, İsmail Hakkı Altunbezer’den celi sülüs, Ferid Bey’den divani ve celi divani yazılarını meşk etmiştir. Divan-ı Hümayun kalemi ve Harbiye Nezareti’nde vazife alan Hattat Halim Efendi, 1924’te Bab-ı Ali’de bir yazıhane açmıştır. Hattat Halim Özyazıcı, 1946 senesinde Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’ne hat hocası olarak vazifelendirilmiştir. 1964’de vefat eden Hattat Halim Özyazıcı’nın kabir Kozlu Mezarlığı’ndadır.
Şiirin son dörtlüğü, "İnsilâh-ı pîrehenden kasdın ey billûr ten, Aklımı vermek midir yağmaya Allah aşkına, Müstenîr-i mihr-i Avnîdir hayalim Ey Suûd, Dönse çok mu âlem -i ma'nâya Allah aşkına!" şeklindedir. **Şeyhülislam Ebussuud'un soyundan gelen Suud Yavsi Ebüssuudoğlu, döneminin ünlü hattatlarından ders alarak sülüs, nesih, celî ve divanî yazılarda zamanının önde gelen hattatlarından biri olmuştur. Mevlevî tarikatına intisabından ötürü Suûdulmevlevî olarak anılan hattat, aynı zamanda divan şiirinde de bilgi ve yetenek sahibidir.
İcazeti alan: Zühdi İsmail Efendi.
İcazeti veren: Ahmed Zihni.
Sülüs kısım: "Allahu veliyyü´t-tevfik ve ni´me´r-refîk" Anlamı: Başarıyı veren Allah´tır. O ne güzel yoldaştır.
Nesih kısımdaki hadis-i şerif: "Sizin en hayırlınız Kuran´ı öğrenen ve öğretreninizdir."
"Tedbirde akıl her kârda hata eyler / Elbette kader hükmünü icra eyler / Tedbir ile beyhude telaş etme abestir / Tabi-i zuhûrât ol neylerse hüda eyler"
Kazasker Mustafa İzzet Efendi´nin talebelerinden Hüseyin Keşfi Efendi, 1251´de Erzurum´da doğdu. İstanbul´da Mekteb-i Tıbbiye’ye girdi. Aynı zamanda Kazasker Mustafa İzzet Efendi’den aklam-ı sitte meşk etti. Bir yandan da Tarikat-ı Nakşibendiye’den Aşıkpaşa’daki Tahir Ağa Dergahı’na devam etti. Mezun olduktan sonra hekimlik yapmaya başlayan Hüseyin Keşfî Efendi, derviş-meşreb tabiatı nedeniyle ömrünü inziva halinde geçirmiştir.