"Bağına girdiğin zaman Allah, neyi dilerse o olur, kuvvet, ancak Allah´ındır deseydin ya." anlamına gelen Kehf Suresi´nin 39. Ayet-i Kerimesi yazılıdır. *Yazının baş kısmı, mahir bir hattat tarafından sonradan tamamlanmış, diğer kısımlar da restore edilmiştir.
Dairevi istifle tasarlanan eserde Kelime-i Tevhid ve Peygamber Efendimiz (as)ın nübüvvet mühründe bulunduğu rivayet edilen ibare yazılıdır.
İbarenin tercümesi şu şekildedir: "Ey Muhammed, sen bir aslansın, dilediğin yöne git, muhakkak ki muzaffersin. Allah’tan başka ilah yoktur.Muhammed (s.a.v) onun kulu ve elçisidir."
Levha üzerinde hat sanatının çeşitli yazı şekilleri büyük bir ustalıkla kullanılmıştır. Levhanın en üst kısmında yer alan muhakkak Besmele-i Şerife, celi sülüs lafzatullah ve ism-i nebi, orta kısımda yer alan nübüvvet mührü, tuğra formunda yazılmış Hadis-i Şerif ve en alt kısımda "Amentü" duası yer almaktadır. Saray işi bir tezhiple süslenmiş ve çerçevelenmiştir.
"ilim olarak Allah´tan korkmak cehalet olarak Allah hakkında laf etmek yeter. Dünyada bir garip yolcu gibi ol" gibi kelam-ı kibar ve hadis-i şerif yazılmıştır.
Hacızade Mustafa Efendi Abdülkerîm Efendi’nin oğlu olarak Karamân’da doğdu. Müsta’itzâde Süleymân Efendi´den sülüs ve nesih meşkederek icâzet aldı. Bir akrabasının himâyesiyle Kethüdâ-yı Sadr-ı Âlî Kalemi´ne kâtib olup senelerce hizmette bulundu.
Talik hurufat meşkinin sonunda yazılan ebcet tertibi ve ayet-i kerime meşkedilmiş aralara da çalış anlamında "sa´y" işareti çekilmiştir. Pervazları eski dönem ebru ve altın cetvellidir.
Ebced tertibi olarak tanımlanan ve Arap alfabesinin ilk tertibi olarak bilinen, harflerin kolay bir şekilde akılda kalmasını sağlayan düzen yer almaktadır. Son satırda Mü’minûn sûresinin 14. âyetinin sonunda yer alan “fe-tebâreke’llāhü ahsenü’l-hâlikīn” "Yaratıcıların en güzeli olan Allah ne yücedir." ifadesi yazılmıştır.
Hat sanatında talebe meşkederken harflerin birleşimini (müfredatı) bitirdikten sonra genellikle bu ibareyi yazar ve artık satırlara yani mürekkebata başlar.
"Birbirinizden nefret etmeyin, birbirinize haset etmeyin, birbirinize sırt çevirmeyin. Ey Allah"ın kulları, kardeş olun. Bir Müslüman"ın din kardeşiyle üç günden fazla küs durması helâl olmaz!" anlamına gelen Hadis-i Şerif yazılıdır.
Eserde Seyyid Abdullah Efendi ketebesi bulunmakla beraber, eserin Seyyid Abdullah Efendi´ye ait olduğu ancak ketebenin sonradan yazıldığı tahmin edilmektedir.
Tüccar Nazif Çelebi'nin ile Hattat Müşerref Çelebi'nin büyük kızı olan Adile Nükhet Hanım 1937’de İstanbul'da doğmuştur. Halim Özyazıcı'dan talik dersleri almıştır. Daha sonra 1973 yılına değin Hamid Aytaç’a devam ederek, icazet almıştır.
Manası: “Beni vefatımdan sonra ziyaret edenler, hayatımda ziyaret etmiş gibidir.”
Kırım Tatarları’ndan Mustafa Efendi’nin oğlu olarak H. 1262/M. 1846 senesinde Rusçuk’ta dünyaya geldi. Rus ta’arruzları nedeniyle küçük yaşta iken ailesiyle birlikte önce Dobruca’ya ve oradan da İstanbul’a gitti. Ailesinin Bursa’da iskanı için ferman çıkınca, bir akrabasının delaletiyle kardeşi Âkif’le beraber Enderûn-ı Hümâyun’a alındı. Buradaki tahsili esnasında Hırka-i Sa’âdet Da’iresi imamlarından Hâfız Abdülahad Vahdetî Efendi’den sülüs ve nesih yazılarını meşkederek, 16 yaşında iken icâzet aldı. Daha sonra hocasının tavsiyesi üzerine Şefik Bey’e devam ettiyse de, vefatı nedeniyle ancak birkaç meşk alabildi. Eğitimini tamamladıktan sonra mekteb muallimliği ile çerağ edildi. 1867´de Mekteb-i Harbiye-i Şahane hattatlığına tayin edilen Abdülahad Vahdetî Efendi’nin tavsiyesiyle Erkân-ı Harbiyye-i Umûmiyye Matbaası’na girdi. Matba’ada basılan haritaların yazılarını yazdı. Eczalı kâğıt üzerine eczalı mürekkeble, coğrafi şekillere göre yazdığı yer adlarıyla bezeli taşbasma haritalarla kısa zamanda mümeyyizliğe kadar yükseldi. Yaz-kış ayağından çıkarmadığı çizmeleri nedeniyle “çizmeli hattat” ve elinden düşürmediği çantası nedeniyle “çantalı hattat” lakablarıyla anılan Nazif Bey, son zamanlarında göğsünden ve kalbinden sıkıntıya düşmüş ve nihayet inme nedeniyle H. 29 Rebi’ü’l-evvel 1331 tarihinde vefât etti. Yahyâ Efendi Türbesi hazîresine defnedilmişse de, namına taş dikilmemiştir.
Anlamı:
Sülüs kısım: Oklu besmele-i şerife.
Nesih kısım:
Tevrat´ı, İncil´i, Zebur´u ve Kur´an´ı okudum. Her bir kitaptan bir cümle haber verdim. Bunlar: Tevrat´tan: "Susan kurtuldu", İncil´den: "Kanaat eden doyar", Zebur´dan: "Şehveti terkeden beladan kurtulur", Furkan´dan (Kur´an- Kerim´den) ise "Kim Allah´a tevekkül ederse Allah ona yeter".
Hocazâde Mehmed Enverî, İstanbul'da bir imâmın oğlu olarak dünyaya gelmiş ve "Karakız" lâkabı ile de tanınmıştır. Kur'an'ı hıfzetmiş, Suyolcuzâde Eyyubî Mustafa Efendi'den sülüs ve nesih icazeti almıştır. Sultan Ahmed Cami müezzinlerinden olan ve sesinin güzelliğiyle dikkat çeken Mehmed Enverî, ser-mü‘ezzinliğe yükselmiş, Şeyh Hamdullah Üslûbu’nu benimseyerek şöhret kazanmış ve Şehzâde Mustafa'nın hüsn-i hat muallimi olmuştur. Ayrıca, Şeyh Hamdullah’ın ders verdiği Fîruz Ağa Mektebi'nde meşk hocalığı da yapmıştır. Son yıllarında Hac vazifesini yerine getirmek için Kırım Hanı Selîm Girây’a bir Kur'an hediye etmiş, 1694'te Hac'a gitmiştir. Dönüşte rahatsızlanarak Medîne'de vefat etmiştir.