Meali: "O inkâr edenler Kur´an´ı işittikleri zaman, neredeyse seni gözleriyle devirivereceklerdi. Hâla da (kin ve hasetlerinden:) «Hiç şüphe yok o bir delidir» derler. Oysa o (Kur´an), âlemler için ancak bir öğüttür." (Kalem suresi, 51-52. ayetler.)
*Tespit, Hattat ve ekspertiz Levent Karaduman'a aittir. Hattat Büyük Derviş Ali, İstanbul'da doğmuştur. Kendisiyle aynı isme sahip diğer hattatlardan ayırt edilmek için “Büyük", “Birinci” veya “Mâruf” lakaplarıyla anılmıştır. Yeniçeri ağası Kara Hasan oğlu Hüseyin Ağa’nın manevi evladı veya kölesi olup onun yanında yetişmiş, gençliğinde karakullukçuluk vazifesinde de bulunmuştur. Aklam-ı sitteyi Halid Erzurumi’den öğrenmiş ve Şükrullah Halife, Pir Mehmed b. Şükrullah, Hasan Üsküdari, Halid Erzurumi silsilesiyle kendisine kadar gelen Şeyh Hamdullah üslubunu unutulmak üzere iken yeniden ihya etmiştir. Bu sebeple Derviş Ali’ye “şeyh-i sani” veya “vazıu’l-aslı’s-sanî” unvanları da verilmiştir. Aralık 1673'de vefat etti. Topkapı Mezarlığı’na defnedilmiştir. Ağakapılı İsmail ve Suyolcuzade Mustafa Efendi meşhur talebeleri arasındadır. Derviş Ali, Hafız Osman’ın da ilk hocası olup yaşlılığı sebebiyle bu kabiliyetli gençle gerektiği gibi meşgul olamayınca onu Suyolcuzade’ye göndermiştir.
İcazet alan: Hafız Mehmed Sadeddin
İcazet veren: Seyyid Mehmed Reşid el-Kırmânî
Sülüs kısım: Topluluk rahmettir, ayrılık azaptır.
Nesih kısım: "İlmi ile amel eden bir alimi ziyaret eden beni ziyaret etmiş gibidir" ve "Kişi sevdiği ile haşrolunur"
Eser ketebesizdir. Ancak arkasında Hamid Aytaç tarafından yazılıp imzalanmış Yedikuleli Seyyid Abdullah Efendi´ye ait olduğuna dair tasdik kaydı bulunmaktadır.
Yedikuleli Seyyid Abdullah Efendi, Hafız Osman'ın talebesidir. Talebeleri arasında çok sayıda meşhur hattat vardır. Talebelerinin bazıları şunlardır: Haffafzade Hüseyin Efendi, Eğrikapılı Mehmed Rasim Efendi, Hocazade Seyyid Ahmet Efendi, İbrahim Namık Efendi, Şekerzade Seyyid Mehmed Efendi, Abdullah Vefâyî Efendi, Taşmektepli Mustafa Rakım Efendi...
Mehmed Şevket Efendi [1879-1979], Trabzonlu Hallaç Mustafa Efendi’nin İstanbul’da doğdu. Hallaçzade olarak da tanınır. Davudpaşa Merkez Rüşdi Mektebi’ne girdi. Re’fet Efendi’den sülüs ve nesih meşk etti. Tuğrakeş İsmail Hakkı Bey’den celi sülüs, Halid ve Hüsameddin beylerden ise çinkograflık öğrendi. Hâkkâklar Çarşısı’nda bir dükkân açarak, bir süre çinko ve şimşir üzerine kartvizit, antet ve sâire hâkkiyle uğraştı. Birinci Cihan Harbi'nde Matbaa-i Askeriye’ye alındı. Terhis sonrası da Matbaa-i Askeriye'de on sekiz yıl çalıştı. 1979'da vefat etti. Kabri Silivrikapı Mezarlığı'ndadır.
Sözlük anlamı uymak, uygun düşmek olan tetâbuk kelimesi hat sanatında terminolojik bir anlama sahiptir. Aynı istif içinde farklı kelimelerde benzer harf veya hareketlerin hattatın maharetiyle denk getirilip ortak kullanılmasına tetâbuk denilir.
Divan Edebiyatı şairlerinden Sabit´in "İşlerinin gemisini tevekkül denizine sal ve manevi yardım yelkenini aç. Sonra yan gel de seyre bak." anlamına gelen beyitiyle hattını bezeyen Abdullah Nizamettin Efendi, sülüs ve celîsinde bir hayli gelişim göstermiş hattatlardan idi. Hüsn-i hattın yanı sıra musikî ile de ilgilenmiş ve eğitim görmüştür. Ne yazık ki iş ve aile hayatında yaşadığı sıkıntılardan dolayı hayatına kıymıştır. Hattat İbnü´lemin´in ifadesine göre, ruh hali müsaade etseydi daha iyi eserler vereceği muhakkaktı.
Kitabın kapak sayfasında 1929 tarihli Osmanlıca, "İşbu mushaf-ı şerifi Trabzon'da İsmail Efendi aracılığı ve Mehmed Ziya Efendi hazretleri ile bir kadından satın aldım…" notu yer almaktadır.
Son devrin tanınmış ebru ve cilt sanatkârı Mustafa Düzgünman, hattat Necmeddin Okyay'dan eski tarz cilt ve ebru öğrenerek kısa zamanda temayüz etmiştir. Hocası Necmeddin Okyay; ebru sanatında klasik anlayışa bağlı kalarak bu alanda eserler veren Düzgünman'ın, ebruculukta kendisini geçtiğini söylemiştir.