İranlı mutasavvıf Molla Cami'ye ait olan bu dua metninin tamamının tercümesi şu şekildedir: "Ya Resulallah! Ne olaydı Ashab-ı Kehf'in köpeği gibi ben de senin ashabının arasında cennete gitseydim. O köpeğin cennete benim cehenneme gitmem reva mıdır? O Ashab-ı Kehf'in köpeğiyse ben de senin ashabının köpeğiyim."
Kazasker Mustafa İzzet Efendi ilk hocası Mustafa Vâsıf Efendi´den icazet aldığı yıllarda yazılarına bu eserde görülen "İzzetî" imzasını atmıştır.
Sülüs Kısım: Allah başarının sahibidir. O ne güzel dosttur.
Nesih Kısım: Resulullah aleyhisselam şöyle buyurdu: Müferridûn öne geçti". "Yâ Resûlallah! müferridûndan kasdınız nedir?" diye soruldu.Efendimiz (as) şöyle cevap verdi: Allah´ı çok zikreden erkek ve kadınlardır." "Rabbini zikredenle zikretmeyenin durumu ölü ile dirinin farkı gibidir."
Medine’nin Bakī‘ veya Bakīu’l-garkad adı verilen bu mezarlığı, şehrin güneydoğusunda Mescid-i Nebevî’nin yakınında, Kanûnî Sultan Süleyman devrinde yapılmış ve günümüzde yıkılmış olan kale duvarlarının dışında bulunmaktadır. Eskiden buraya Bakī‘ kapısından geçilirken bugün Mescid-i Nebevî ile arasında bina kalmamıştır.
Fotoğraflardan 8'i "Kemal Özmen 9 Aralık 1972" şeklinde damgalıdır. Fotoğraflarda Postnişin Selman Tüzün, Semâzenbaşı Ahmet Bican Kasapoğlu, Nezih Uzel ve Kani Karaca bulunmaktadır.
Hâfız İbrahim Şevki Efendi İstanbul'da doğmuştur. İsmail Zühdi Efendi’de hüsn-i hat meşk ederek icazet almıştır. Fatih’te Otlukçu Yokuşu’ndaki evinde hat muallimliği yapan İbrahim Şevki Efendi, 1829 senesindeki Osmanlı-Rus savaşında Balkan şehirlerini ziyarete gitmiştir. İkinci Mahmud'un iradesiyle hat muallimi olarak gönderilmiştir.
Lotta, Kazasker Mustafa İzzet Efendi, Ömer Lütfi Efendi, Mehmed Hulusi Efendi ve Mustafa Rakım Efendi'nin yazıları mevcuttur. Sülüs, Nesih, Talik ve Gubari yazı örnekleri vardır.
Allah celle celâluhu, Muhammed, Ali, Fatıma, Hasan, Hüseyin
Tirmizî’de geçen ve Ümmü Seleme(r.a.) annemiz ile bize ulaşan bir rivayete göre, bir gün Allah Resûlü(s.a.v.) odasındayken Ahzâb suresi 33. âyet nazil olur. O esnada içeri Hz. Ali(r.a.), Hz. Fâtma(r.a.), İmam Hasan(r.a.) ve İmam Hüseyin(r.a.) girerler. Allah Resûlü(s.a.v.) dördünü birden abasının altına alır ve “Bunlar benim Ehl-i Beyt’imdir. Ne olur ya Rab, onları temizle!” der. Hamse-i Âl-i Abâ diye bilinen bu hadise bu şekilde gerçekleşir.
Osmanlı İmparatorluğu'nda her sene Ramazan ayının on beşinci günü Topkapı Sarayı’nda Destimâl Töreni düzenlenirdi. O zamanda yaşayan hayırseverlere, yoksulları doyuranlara, öğrencilere burs verenlere, okullar, hanlar, kervansaraylar yaptıranlara Topkapı Sarayı’ndan bir davetiye gönderilirdi, Ramazan’ın on beşinci günü Topkapı Sarayı’nda yapılan destimâl programına çağırılırlardı. Bu davetiyeyi alanlar memleketlerinden Saray’a, hacılığa umreye uğurlanır gibi uğurlanırlardı. Ramazan’ın on beşinci günü diğer davetlilerle beraber destimâl odasında toplanıyorlardı. Peygamberimiz’in hırkası altın sandıkla getiriliyordu, getirenler Enderun öğrencileriydi, bütün hizmeti onlar yapıyordu. Sandık salevât-ı şerifelerle açılıyor, içinden altın çekmece çıkıyor, sonra bu çekmece de açılıyor, içinden Peygamber Efendimiz Sallahualeyivesellem’in Hırka-i Saadeti çıkarılıyordu ve sonra destimâl dediğimiz mendiller getiriliyor, o mendiller tek tek Efendimiz Sallahualeyivesellem’in hırkasına dokunduruluyordu ve davet edilenlere hediye ediliyordu.