Eserde "Ali Enis" ismi yazmaktadır. Hat yazı fotoğrafçısı Ali Enes Oza'nın aynı zamanda Necmeddin Okyay'ın yakın dostu dostu olduğu bilinmektedir. Eserin yazı kalitesi de dikkate alındığında Necmeddin Okyay'ın elinden çıkmış olması kuvvetle muhtemeldir.
Elmalılı Hamdi Efendi, Mehmed Hulusi Yazgan, Ömer Vasfi gibi isimlerden hat dersleri alan Mahmud Yazır, Elmalılı Hamdi Efendi'nin Hak Dini Kur'an Dili adlı tefsirinin mushaf metnini nesih hatla kaleme alan kişidir.
Yarısı mevcut olan beyitlerin tam metni şu şekildedir;“
9- “ Yâ lâimî fil-hevel uzriyyi ma’ziraten
Minnî ileyke velev ensafte lem telumî ‘’
10- ‘’Adetke hâliye lâ sırrî bi müstetîrin
Anil vüs'ati ve lâ dâî bi müntahisimî ‘’
Döneminin önde gelen hattatlarından dersler alan ve uzun yıllar farklı mekteplerde hüsn-i hat muallimliği yapan Hattat Halim Özyazıcı, celî sülüs hatlarını, alışılageldiği gibi önce küçük yazıp satranç usulüyle büyüterek değil; daha başlarken kurşun kalem veya füzenle tasarlayıp provasız, doğrudan celî kalemiyle ve çok süratle yazabiliyordu. Bu durum Mehmed Şefik Bey gibi ender birkaç üstatta daha görülmüştür. Yazı türlerinin hepsinde maharetli olan Halim Efendi Latin yazısının da her türlüsünü en güzel şekilde yazmıştır.
Neyzen Emin (ö.1945) namıyla meşhur olan Mehmet Emin Yazıcı; aynı zamanda çok maharetli bir hattattır. Kabiliyeti sayesinde hat üstatlarının yanına gitmeden sülüs-nesih ve celî sülüs yazılarını ilerletmiş daha sonra da Sami Efendi’den ta’lik meşk etmiştir. Uğur Derman, Emin Dede’nin sanattaki mevkii itibariyle Kazasker Mustafa İzzet Efendi ile eşdeğer olduğunu söyler. Hat sanatındaki en büyük mahareti yazı taklidindedir. Çeşitli müzelerde ve hususi koleksiyonlarda sülüs-nesih kıtaları ve celî sülüs levhaları vardır
Hattat Cemal Günter, 1306’da İstanbul’un Eyüp semtinde doğdu. Medresetü’l-hattâtîn’e devâm ederek Reisü’l-hattâtîn Kâmil Akdik’ten sülüs ve nesihten icâzet aldı. Harf inkılâbına kadar Eyüp’teki Hekim Kutbeddîn Efendi Mektebi’nde hüsn-i hat muallimliği yaptı. Eyüp Sultân Cami’nde uzun süre kayyımlık hizmetinde bulunduktan sonra emekliye sevkedildi. 1970 yılı civârında vefât etmiş olan Cemâl Günter, Eyüp’te medfûndur. Celî sülüste mâhir bir hattat olan Cemâl Günter, Bektâşî Târikatı müntesiblerinden ve Karyağdı Baba Tekkesi şeyhi Yaşar Baba’nın halifelerinden olduğu için “Bektâşî Cemâl Baba” lâkabıyla tanınmaktaydı.
Hamit Aytaç, Kemal Batanay, Muhittin Serin, hâfız Saim Özel, Emin Barın, Mahmut Öncü gibi isimleriden istifade etmiş; Hamit Aytaç’tan sülüs ve nesih meşkederek icâzetini almıştır. 1985 Mimar Sinan Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Geleneksel Türk Sanatları Bölümü, Hat Ana sanat Dalı’ında Araştırma Görevlisi olmuştur, halen öğretim görevlisi olarak devam etmektedir.
Yazının sol alt tarafında Mahmud Öncü tarafından yazılmış "Sanatkar kardeşimiz İnci Kerimoğlu Hanımefendi´ye" ithafı bulunmakta ve tezhipte "İnci" imzası bulunmaktadır.
"Ey insanlar! Muhakkak ki kanaatte genişlik vardır. İktisad etmekte olgunluk vardır. Zühtte (aza kanaat etmekte) rahatlık vardır. Her gelecek her bir amelin, bir karşılığı vardır. Ve her gelecek yakındır." gibi hadis-i şerifler yazmaktadır.
Mustafa Düzgünman, 1920’de Üsküdar'da doğmuştur. İlk tahsilinin ardından babasının Üsküdar çarşısındaki aktar dükkanında çalışmaya başlayan Düzgünman, annesinin dayısı olan Necmeddin Okyay tarafından Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nin Türk Tezyini Sanatları Bölümü’ne kaydettirilmiştir. Necmeddin Okyay’dan eski tarz cilt ve ebru öğrenmiştir. Ebru sanatı haricinde musiki ile de meşgul olmuştur. Hafız Muhittin Tanık, Rifai Dergahı şeyhi Hayrullah Tacettin Yalım ve Üsküdar Rifai Asitanesi Hüsnü Sarıer gibi kıymetli hocalardan istifade etmiştir. 1953’ten 1979’a kadar Aziz Mahmud Hüdai Dergahı’nın türbedarlığını yapmıştır. 1990'da vefat eden Düzgünman’ın kabri Karacaahmet Mezarlığı’ndadır.
Hamit Aytaç; Nazîf Bey’den celî sülüs, Kâmil Akdik’ten sülüs-nesih, İsmail Hakkı Altunbezer’den tuğra, Hulûsî Yazgan’dan da ta’lik dersleri almaya başlamış, ancak istifade ettiği bu hocalardan icazet almamıştır. Kabiliyeti sayesinde kısa zamanda yazıda gelişim gösterince Gülşen-i Maârif Mektebi’nin resim ve yazı muallimliğine tayin edilmiştir. Buradan sonra da çeşitli yerlerde muallim ve hattat olarak çalışmış ve Cağaloğlu’nda bir yazıhane açmıştır. 1960 yılında eşinden boşandıktan sonra, artık eski yazının yazılmamasının da etkisiyle işleri kötüye gitmiş ve yazıhanesini kapatmıştır. Bundan sonra neredeyse hayata küserek Reşîd Efendi Hanı’nda mütevâzı bir odaya yerleşip kendini yegâne aşkı olan yazıya hasretmiş ve 1980’e kadar aralıksız yazı yazmıştır.