“Yarın Diye Bir Şey Yoktur, Oğlumuz, Küçük Ağa, İbiş’in Rüyası, Osmancık” gibi eserlerin yazarı, hikâyeci ve romancı Tarık Buğra (1918 – 1994), kalabalık bir grupla yemek yerken…
"Boğaz Müdafilerine", "Millet Ne Vermiş", "İzahından Azade Bir Mesele", "İngiliz ve Fransız Donanmasının Zayiatı", "Harb-ı Umumiye´de Rusya´ya Bir Nazar" vd. başlıklı yazıları içermektedir.
Türkçülük – Turancılık fikriyatı ve hareketinin, tartışmasız en önde gelen ismi olan Nihal Atsız (1905 – 1975), aynı zamanda tavizsiz bir komünizm düşmanı olarak çok sayıda solcu aydını ve sol faaliyeti resmi makamlara ihbar etmesiyle de tanınmıştır. Müzayedeye sunulan "Moskof Ajanı Komünist Nazım Hikmet´in Affedilmesini İsteyenler" başlığıyla başlayan ve "Ülküdaş! İçinde yaşadığımız devir ve çevredeki herkes ve her şey sana unutmak yolunu açacak, unutmak telkini yapacaktır. Bil ki unuttuğun gün mahvolduğun, milletçe mahvolduğumuz gündür." uyarısıyla devam eden, daktiloya çekilmiş ve üzerinde çeşitli işaretlemeler yapılmış liste; 1950 yılında Nazım Hikmet´in affı için "Cumhurbaşkanlığı yüce katına" yazılmış bir dilekçeyi imzalayan 166 aydının adlarını, mesleklerine göre sıraladıktan sonra "Tanrı Türk´ü korusun." ifadesi ve Atsız´ın ıslak imzasıyla bitiyor.
6. cildi eksiktir. İlk sayfasında "Fikret Hakan Arşivinden" kaşesi yer alan 1. cildin metin kısmı yıpranmış, bir kısmı sırttan ayrılmış haliyle. Ciltlerin çoğu turuncu fosforlu kalemle işaretlenmiş, kenarlara kurşunkalemle notlar alınmış vaziyettedir.
Bu çalışma 1945-46 eğitim dönemi Samsun Lisesi´nde resim öğretmenliği yapan ressam Hasan Kavruk hocanın terekesinden çıkmıştır. Hasan Kavruk, İbrahim Çallı ve Mahmut Cüda ile Türk Ressamlar Cemiyeti´ni kurmuş, 1966´da Yılın Ressamı seçilmiş önemli ressamlarımızdandır.
Hasan hocanın, talebeleri resime alıştırmak için verdiği ödevlerden oluşan bu çalışmada Ulvi Güngör´e ait 14 adet suluboya çizimleri bulunmaktadır.
"Şair kalbinden gelen sesleri söyler, yazar
Ressam ise onların görüntüsünü de çizer." der
İlhan Berk´in, "Beyaz" dergisinin içeriği ve yazın dünyasındaki yeri hakkındaki eleştiri ve düşüncelerini kaleme aldığı mektup, "Gelelim sergiye: Daha bir eleştirmeli dergi bugünkü yazını, derim. Gavurlardan çok da sizin yazılarınız olmalı. Beyaz, yazınımızda özel´dir, bu her sayıda vurgulanmalı!" ifadelerini içermektedir.
Matbaa-i Osmani için hazırladığı bir taslak yazısı ve hat öğretmenliği yaptığı İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi´nden adına gönderilmiş bir mektup mevcuttur.
16-19 Kasım 1938 tarihleri arasında, Dolmabahçe Sarayı´nın büyük tören salonunda halkın ziyaretine açılan Atatürk´ün naaşı, kendisini son kez görmek isteyen İstanbullular tarafından akın akın ziyaret edilmiş; 17 Kasım günü sarayda yaşanan izdihamda 11 kişi hayatını kaybetmiştir.
Üzerine Hüsrev Gerede tarafından birtakım Osmanlıca notlar düşülen mektup sureti, şu ifadeleri içermektedir: "Hariciye Vekâletine, Führer beni Reichskanzleida Ribbentropda hazır olduğu halde bugün akşam yedi buçukda nazik ve iltifatkâr tarzda kabûl etti. Reisicümhur Hazretlerinin mektublarını selâmlarile beraber takdim ettim. Hürmetle aldıkdan selâmlarına teşekkür ettikden sonra mektubu dikkatle okudu. Memnuniyetini ifade ile memleketlerimizi alâkadar eden mühim mesail hakkındaki mülâhazat ve kanaatlarını tafsilen anlattı. Kuvvetli müstakil bir Türkiyenin alman siyasî menfaatı iktizasından bulunduğunu hatta Türkiye aleyhindeki bazı tasmimata mani olduğunu, arzusu hilâfına çıkan italya-yunan harbından Almanyanın gayrî mesul bulunduğunu, Yunanistan için sempatisi olduğunu fakat ikinci bir selânik hadisesine aslâ meydan vermeyeceğini, İngiltereye taarruzun muhakkak olduğunu söyledi. Üç çeyrek saat süren bu mülâkata ait raporumu kuriye Nurettin vedaatile derhal yola çıkaracağım maruzdur. Gerede"
Halim Efendi´ye ait antetli kağıtların yanında kendi tasarlayıp mühürlediği iki adet mühür taslağı vardır.
Antetli kağıtlardan birinde: "Hattat Mustafa Mustafa Halim, Medresetü´l-Hattâtîn mezunlarından Matbaa-i Askerî hattatı". ibaresi yazılıdır.