Telif Haklarını Koruma Cemiyeti´nin kurulmasının arka planında, bugün çok az bilinen başka bir gerekçe vardır: Türkiye'nin Bern Sözleşmesi'ne dâhil olmasını sağlamak...
Edebiyat ve sanat eserlerinin korunmasına ilişkin Bern Sözleşmesi, 5 Aralık 1887 yılında yürürlüğe konuldu. Yabancı dillerdeki yayınların hiçbir telif ücreti ödenmeksizin tercüme edildiği o yıllarda Osmanlı hükûmeti, tercüme faaliyetlerinin bundan olumsuz etkileneceği varsayımıyla Bern Sözleşmesi'ne taraf olmayı reddetti. Bu konu, Lozan’da da gündeme gelmesine ve Türk tarafı Bern Birliği'ne katılmayı kabul etmesine rağmen, Türkiye Cumhuriyeti de elini ağır tutarak süreci uzatmayı tercih etmiştir. Yabancı dillerdeki eserlerin, sahiplerine hiçbir ödeme yapılmadan ve keyfi olarak tercüme edilebiliyor olması, yayıncıların işine geliyor olsa da yerli yazarlar açısından büyük bir sorun teşkil etmekteydi. Yayıncılar, yerli yazarlara telif ücreti ödemektense yabancı yazarların eserlerini, çevirilere de pek özen göstermeden istedikleri gibi ve istedikleri kadar yayımlayabiliyorlardı. Bu durum, yayıncılık piyasasında tercüme eserlerin sayısını çoğaltırken yerli yazarlar eserlerini yayımlayabilecek yayıncı bulmakta zorlanıyor, hatta kimileri eserlerini yabancı yazarların isimlerini kullanarak yayımlayabiliyordu.
Telif Hakları Cemiyeti, yerli yazarlar açısından büyük bir sorun teşkil eden bu keyfiliği ortadan kaldırmak ve Türkiye'in Bern Sözleşmesi'ne zorlamak amacıyla kuruldu ve bu amacını da sürecin en önemli aktörü olarak gerçekleştirdi. Nitekim, Türkiye'nin Bern Sözleşmesi'ne Taraf olduğu 1952 yılından itibaren, cemiyet de işlevini tamamlamış ve sönümlenmiştir.